bas istifayı, çekilmez öyle dertler 27 yaşında

kendini çıkarmaya bak. tazminatın yanmasın.. maaşın iyi olduğu için diyorum 1,5 yıla 10 bine yakın para alırsın.. senin hak ettiğin para o. sakın istifa edip de bırakma.

Aslında olay çıkartacak yer arıyorum daha doğrusu içimdekini boşaltacak yer, bazen benim alevli olduğum gün onlar bir şey demiyor, sakin olduğum an saçmalıyorlar, bir denk getiremedik:) dediğiniz gibi tazminat 10 bin falan olacak ama işte bu zor bir ihtimal, absürt şeyler olmadıkça çıkartmazlar.

bu olaylarla arana mesafe çek. iş hukuku içinde karşılığını ver yani bu tiplere. sevmediğin ve istemediğini bildiğin bir şeye katlanıyorsan, kararsız değilsin. ağız kokusu çekmene gerek yok. onlar seninkini çekemeyip, yol versin.

ya salla başı al maaşı, hiçbir şeyi umursama. elini ağırlaştır. şeflere agzının payını ver. bak bakalım geri adım nasıl atıyorlar.

İş bulmadan çıkmak neden imkansız? En kötü ihtimal sonrası için planların olsun. Ben o şekilde çıktım, pişman olmadım. Bide merak ettim sektör ve maaş nedir acep? Buraya yazmak istemezsen msj at.

Kendine onay tiki atman da hoşmuş:)

Youtube'da tekno seyir diye bir kanalın 'internet yayıncılığı için ucuz mikrofon önerileri' diye bir videosu var. Bunun dışında da birçok test var youtube'da. Başlangıçta çok pahalı bir şey almayın bence.

Arkadaşım bu mikrofon ile twitch yayını yapıyor. Ses gayet yeterli. www.hepsiburada.com

Eskiden erteliyorlardı ama uygunluğa bağlı biraz da. Şu anda çok fazla aday var eskisi kadar esnek olmayabilirler.

Biletlerinizi de ekleyin attığınız maile.

@m3mphis

aslında biletim şuanda yok, pazartesi alabilir şirket biletleri ama almayabilir de. ihtimal yüksek, ama olmayabilir de. ne şekilde ertelerim yani bu sınavı. link gönderdiler ama hiç bakamadım bile. zaman kazanmak da istiyorum bir yandan

DLR'a minimum 14 gün çalışmanız gerek. Mezun olduğunuz bölüme ve sayısal becerilerinize göre bu süre kısalabilir ya da uzayabilir. TK İK'sı geçerli bir mazeret görmezse direkt başından savabilir sizi. Ne sebeple gittiğinizi ve gittiğinizi kanıtlar belgeyi göndermeniz faydanıza olacaktır.

Aday sayısı uçuk. Sınav her ne kadar THY’nin kendi kampüsünde yapılıyor olsa da sonuçlar almanya’da Değerlendiriliyor, sınav başına da para ödeniyor.

O kadar çok aday arasından size sağlam bit mazeret olmadan yeniden planlama yapabilirler mi çok düşük bir ihtimal olsa da mümkün.

Dlr hazırlık gerektiren bir sınav. O yüzden eğer pilotaj istiyorsanız gerçekten, dlr’a 10-14 gün civarı süre ayırın. Yeniden dlr planlaması yaptırırken bunu göze alın.

o halde soru şu;

herhangi bir mazereteim olmadan bu başvuru hakkım da yanmadan dlr-1'e girebilir miyim süreyi öteleyecek şekilde ?

ben 1 hafta çalıştım geçtim. ama benim yatkınlığım vardı yanıltıcı olmasın.

Ben ikinci soruya cevap veriyorum. Tekrar başvuru yapıp tekrar boy-kilo, evrak teslim vb süreçlerden geçmeniz gerekir. Bende öyle oldu. Bir dahaki ilanın ne zaman çıkacağının belli olmadığını düşünürsek mazeretle ertelemeniz daha mantıklı.

Valla bmw alirken yakiti pek onemsemeyenlerdeniz. Segment farki 3 5 arasinda.

Bence 5 serisi bir arac kiralayin hafta sonu bi tatile gidin. Denemis olursunuz. Sonra da karar verirsiniz. Yas farki onemsiz.

5 serisi geçen sene 1 hafta kiraladık yani memnun olmadığım bir tarafı olmamıştı aslında , aralarında çok aşırı fiyat farkında yok ama benim merak ettiğim sürekli kullananlar memnun mu bu araçtan ? Sürüşü keyifli mi , büyüklüğü sıkıntı mı ?

Arkada ortada oturan kişi 5 serisi de alsan rahat edemeyecek şaft tüneli yüzünden.

Arkada bebek koltuğu var , zaten o yüzden değiştirmek istiyorum ,bebek koltuğu varken 2 kişi oturamıyor arkaya . Sıkıldım bu durumdan

2 yıl 318i kullandıktan sonra geçen sene onu satıp 520i aldım. ikisi de sıfırdı. 3.18'in motorunun biraz zayıf olması ve berbat yol gürültüsü dışında 3'ten de memnundum aslında ama 5, 3'e göre başka bir dünya.

Şehiriçinde 5 serisi rahat olmuyor. Aracın boyutlarından dolayı gerek dönüşlerde gerek park yeri ararken sıkıntı oluyor. 3 serisi daha atak ayrıca. Fakat sürekli uzun yol yapılıyorsa 5 serisi mantıklı.

uzun süre 3 ve 5 serisini kullanan bir arkadaşım E serisine geçince “bu zamana kadar araba sürmemişim” demişti.

Beş serisi. Net.

3 serisini aracın boyutları küçük geliyor diye değiştirip yine 3 serisi almak

selam. borusan çalışanıyım. ikisini de alma. git e al.

valentinov +1 . 2 yaşında 5 serisi alacak gücünüz varsa Mercedes E serisinden alın.

illa da bmw diyorsanız 5 tabiki

2016yı kaça satıyorsunuz:)

21 yaş gayet erken bi yaş. Daha fazla zaman kaybetmeden planını yapıp harekete geç derim.

ofiste bir eleman 33 yaşında. ilk 2000'e girdi ve üniversiteye başlayacak bu sene.
örnek olması için yazayım dedim.

potansiyeliniz buymuş demek ki. aşamazsınız o yüzden her şey için artık çok geç.

21 18'den daha makul bir yas

başarılı olabileceğiniz ama aynı zamanda geleceğiniz açısından (çünkü sadece bölümünüzde başarılı olmanız, sevmeniz yetmiyor, iş imkanları vs açısından da değerlendirme yapın) mantıklı doğru bir bölüm seçerek yolunuza devam edin yeter. geç değil.

Hocam 18 çok erken zaten, 21-22-23 bence daha iyi yaşlar üniversiteye başlamak için. Hayata biraz daha geç atılacaksın belki ama aklın daha başında olacak, sıkma canını o yüzden.

21 yaş asla geç bir yaş değil, 25-26 yaşlarında mezun olacaksınız, okurken kendinizi yetiştirin, kendinize güvenin, ailenin desteği çok önemli evet ama siz bir şeyler başardıkça o destek de yavaş yavaş gelir zaten. Bir an önce başlayın.

sapıtıp aklının başına gelmesi daha iyi bir deneyim. üstelik üniversiteye başlamak için en ideal yaş 21'dir. öncesi erken yaşta evlenenlerin ki gibi kendini tanımadan gerçekleşiyor, sapıtma dönemde kendini biraz olsun tanımışsındır.

35 yaşında mühendislik tamamlamaya gelen abiler vardı bizde. 21 gayet normal.

liseden mezun oldum 18de üniversiteye başladım. iki sene üst üste yaz okulu aldım ki alttan derslerimi vereyim de okul uzamasın. son dönemimde bölümün en zor 2 hocasından 3 ders alıyordum. derslerden birini 3. defa alıyordum hatta. kıçımdan ter akıyordu bir dersi veremicem, okulu uzatıcam diye. öyle böyle derken verdik dersleri 22de mezun oldum. 2 sene kpss için çalışmaca vs derken 24te işe başladım. 4 senedir de çalışıyorum. geldik 28e. ne oldu? acele acele ter akıtınca noldu? instagrama bakıyorum hala bir gün bile iş tecrübesi edinmemiş arkadaşlarım gayet mutlular :D dert eden bir benmişim heralde. her zaman söylüyorum, şimdiki aklım olsa bir iki dersi bırakır bir sene daha okulda aylaklık ederdim. sanki cernde atom parçalayıp dünyaya katkı sağlayacakmış gibi koştur koştur yaşadık.

neyse uzattım. diyeceğim o ki geç kalmış değilsin.

21 yaşında (2. üniydi ama olsun) üniversiteye başladım ve mezun olduğumda 25 yaşındaydım. Pırıl pırıl bir kariyerim var.

Hepinize cook tesekkur ederim boyle olumlu seyler duymak gercekten moral konusunda cok yardimci oluyor

Hangi bölümü okuyacağına bağlı olarak geç olup olmadığı değişir.

18 de işsiz mezun eden bir bölüme girsen de diploman sadece bir kağıt parçası olacakken bu yaşlarda düzgün bir bölüme girersen mezun olunca hemen işe başlarsın.

Tavsiyem romantik seçimler yapma. yani demek istediğim bu benim hobim işsiz kalsam da okurum mantığı ile bölüm seçme. iş olanaklarını ve mesleğin geleceğini araştır. İş para kazanmak için hobi eğlenmek içindir. profesyonel düşün

bir de apartman üniversitelerinde okuyacaksan hiç okuma. git anadoluda bir devlet üniversitesinde oku ama ticarethanelere diploma almak için para ödeme

ben 20 yaşında üni mezunuydum

bi faydasını görmedim, sonradan tembel oldum

21 iyi, 22 de iyi, 30 bile olsa ne olacak ki

21 de geçse biz bırakalım bu işleri. ben bu sene odtü hazırlık taydim, her sınıfta min. 2-3 tane 21+ yaş vardı. (20 kişilik) normal yani. kimse dert etmiyor, sen de etme.

26 yaşında bilgisayar mühendisliğine başladım 30 yaşında bitirdim. 21 ne ki =)

ben, "artık karar vermem ve okumam gerekiyor, daha fazla saçmalama lüksüm kalmadı" dediğimde yaşım 23'tü. hazırlık da okudum (ingilizce değil, bölümün kendisi için. 5 yıllık düşünebilirsin) şu an birinci sınıfı bitirmiş durumdayım, 25'i doldurdum. velhasıl en iyi ihtimalle arkama yaslanıp "aaa işim var, okulu bitirdim, tam zamanlı çalışıyorum" dediğimde yaşım 30 olacak. bölümümü ve alanımı çok seviyorum, mevcut durumda başka bir alanda üniversite okumayı sanırım asla hayal dahi edemezdim.

gelgelelim gerginlikten gebermek üzereyim ve son bir yılda okulda çoğu şey oldukça iyi gitmiş olmasına rağmen ruh sağlığımın bozulduğunu hissediyorum. 25 yaşında, okulu bitirmekten hâlâ üç yıl uzakta, deneyimsiz, görünürde iki yabancı dil bilmek dışında hiçbir yeterliliği olmayan, tişörtü yırtılsa yenisini almakta zorlanan birisi olmak inanılmaz bunaltıcı. kaldı ki mezuniyet sonrasında nefes alacağımın da garantisi yok, malum kimse diplomasını aldıktan sonra işe giremiyor. girdi diyelim, "günde 11 saat çalışıp 2250 lira alacağım öyle mi?" deyince "şükürsüz" oluyor, insanca şartlar istediği için şımarıklıkla itham ediliyor haha.

tüm bunlara rağmen ben kendimle gurur duyuyorum ve lisansı bitirmeye kararlıyım. çünkü en başta yaptığım şeyi seviyorum. ikinci olarak da alternatiflerimin hepsinin uzun vadede benim açımdan daha kötü olacağının farkındayım. zaman hızlı geçiyor. hiç "geç kaldım" diye düşünme. ölürsen zaten sorun yok ama yaşarsan 25-26 yaşını göreceksin, değil mi? o yaşa geldiğinde iş hayatına atılmaya hazır, en azından lisansını başından savmış birisi olmayı mı istiyorsun yoksa hâlâ üniversiteyle cebelleşen biri olarak kalmayı mı?

21 yaş okumak için, 25 yaş da lisansı bitirmek için geç değil AMA bu süreçte mental olarak çok zorlanabilirsin özellikle de ailenin parası yoksa. herkes yine adet olduğu üzere 30-35 yaşında üniversite okuyan insan örneği vermiş... hep söylüyorum, yine söyleyeceğim: arkadaşlar, 18-25 yaş aralığında olup da üniversiteye yeni başlıyor olmanın kaygısını taşıyan insanlar %90 ihtimalle herhangi bir alanda uzmanlığı olmayan, iyi para kazanamayan kişilerdir. 10 sene devlet memurluğu yapmış, altında arabası olan, bir anda mühendislik okumaya karar veren adamlarla 22 yaşında sıfırdan, elinde hiçbir şey yokken üniversite okuyan insanları aynı kefeye koymayın artık. tamamen farklı hikayeler çünkü.

velhasıl, sakin ol. kolay olmayabilir ama inan bana, böyle düşünüp de sene üstüne sene kaybederek kendini içinden çıkılmaz berbat bir duruma sokarsın. 4-5 sene dişini sıkıp, sefillik çekip okumak bu kaygıları ömür boyu taşımaktan daha iyi. kolay bir yol değil ama alternatiflerin arasındaki en kolay yol işte, öyle söyleyeyim.

tabii bu tamamen benim şahsi düşüncem ve beklentim. her zaman olduğu gibi "okul okuyacağına tesisatçı ol" falan diyenler olacaktır. dört sene üniversite okumak mı yoksa direkt iş hayatına atılmak mı vs. o kısmı senin bileceğin iş, orasına bir şey diyemem.

üzülme. genciz. fiziksel ve zihinsel sağlığına dikkat et. dünya değişti, teknoloji gelişti. ecelimizle ölecek olursak muhtemelen 80'i göreceğiz en az. artık insanlar 30 yaşından öncesini ciddiye almaz oldu, 40-50 yaş "genç" sayılıyor, anca 60 yaşındakilere "yaşlandı" diyorlar... o açıdan çok da şeyapma, 21 yaşında lisansa başlamak dünyanın sonu değil. yaparsın. kendine yüklenme.

19 yaşımda girdim ama 26 yaşımda mezun oldum. Benden daha çok uzatanlar da vardı beraber girdiğimiz arkadaşlardan. Niye geç kalmış olasın ki? Kim ne derse desin dinleme lütfen. Ama maddi açıdan zorlanabilirsin ailen çok rahat değilse. Bu yüzden derslerine engel olmayacak bir iş bulmalısın bence.

Bir dönem bir üniversitede mühendislik bölümünde Akademisyenlik yapmıştım. iyi bir bölümdür.

Bir öğrencim vardı. Bir kadın. Kocasından psikolojik ve fiziki şiddet gördüğü için boşanmış tek çocuğuyla ve annesiyle yaşıyordu. Çocuğun da kronik rahatsızlığı var sürekli hastane hastane geziyorlardı.

O kadın 38 yaşında üniversiteye başladı. Ben ayrıldığımda sene kaybı olmadan 3. Sınıfı bitirmişti. Ortalaması öyle çok iyi bir ortalama değildi ama olsun yani sene kaybı yaşanmadan oraya gelmesi bence zaten başarı.

Eğer kendinizi bu durumdan daha zor bir durumda görmüyorsanız yapabilirsiniz. 21 yaş hiç bir şey değil.

Su an sana oyle geliyor. 21sin yahu..25te mezunsun, hadi 26 diyelim. Bi kayip olmuyor merak etme. Alt tarafi 2 veya 3 yas buyuk olursun sinif genelinden. Ne olacak yani...
Belki sana sans da gulucek digerleri is bakarken sen hemen ise giricen. Ayrica bu bi yaris da degil. 26, 27 gayet dinamik olacagin yaslar hala. Bak 27ye de ciktim :) Bu gunlerini zehir etme kendine, sorun yok. Universite hayatinda basarilar simdiden

sormaya değmez

bu eyvah gec kaliyorum mental konseptini bir kenara birakmaliyiz. kendini bir yarista gormemeli insan. hayat kesinlikle bir yaris degildir. her bir anin hakkini vererek yasanmasi gereken bir seydir hayat.
mesela hayat, su an benim icin, sana cevap yazmaktir. bu cevabin bitmesini arzulamadan yazmaktir.

kendinizi taniyin. hangi isi yaparken icinizde heyecan ve istegin bitmedigini kesfedin. ondan sonra eger o is icin akademik egitim gerekiyorsa gidin universiteye egitiminizi alin. gerekmiyorsa universite okumayin, bosuna zaman harcarsiniz.

cogu kisi, goz onunde durmamak, okuyorum demek ve toplum oyle istedigi icin universiteye gidiyor. kendisini degil, dis etkenleri baz alarak hareket ediyor ki bu da en sonunda husrandan baska bir sey getirmiyor. cunku dis etkenler ve onlarin istekleri hicbir zaman bitmez. hicbir yasta bitmez.
mesela universite bitince baska bir yaris baslayacak. o bitince baska yaris. bu yasliliga kadar devam eder. en sonunda da yasitlar patir patir öluyor olacak. kendini o zaman da halen kiyasliyor olacaksin. kendine ben neden ölmuyorum? diye soruyor bulacaksin kendini.

bu sebeple ne kadar erken bu fake etkinin farkina varir ve ondan vazgecersek, hayat kalitemiz o kadar artacaktir.
her an bir yere bir seye ulasmaya calismak, bitirmek... bunlar mental konsept. bunlar kabullenis. bunlari kabullenmek zorunda degiliz.
hayati yasamak icin baska bir yol daha var. simdiyi yasamak.
insanlar ve toplum kabullenislerinin hicbiri gercek degil. bu gerceksizligi farkedip, insanin kendisini tanimasini ve kendisini yasamasini dogru buluyorum.

yas ve rakamlara da takilmayin. pratikte isimize yararlar evet ama derinde kendimizi bunlarla tanimlayamayiz. yas bir zamandir, zaman ise bir iluzyon. bir kabullenis. yani gercekte zaman diye bir sey de aslinda yok. insani bir icat sadece.
bu iluzyonu derinde kabullenerek zamani hayatimizin dikdatoru haline getiririz. ancak pratikte kullanir ve derinde yassiz oldugumuzun farkinda olursak, o zaman zaman sorun olmaktan cikar.

21 yaş üstü bedelliye başvuru yapabiliyor. İleride bakaya veya kaçak durumunda olanlar başvuru yapamayacak. Bir seferlik onlara bu hak veriliyor. Sizin tam olarak sorduğunuz nedir? Eğer 2020'de teciliniz bitince bedelli yapıp yapamayacağınızı soruyorsanız, hayır başvuramazsınız. Fakat tecil bitmeden bedelli başvurusu yaparsanız bir sıkıntı olmaz. Şimdi de bedelli başvurusu yapabilirsiniz. Yüksek ihtimal çıkacaktır. Ayrıca lisans mezuniyeti sonrası 2 yıl tecil hakkı oluyor. 31 yaşındaki arkadaşım geçen sene 2 yıl tecil ettirdi. Sonra bedelli yaptı. Sizin sorunuzu anlamadım ben.

@the coon ,
Şöyle 460,000 bakaya durumda olan kişi 1 kasım a kadar 30-33 bin parayı yatırınca bedelli yapacak. 145.000 lik kontenjan haricinde.
Tecili bozsam bundan faydalanabilirmiyim diye sormuştum, ama biraz uzatmışım.
Askerlik şubesi ile konuştum, 26 haziran 2019 dan önce bakaya/kaçak durumda olmadıgımdan yararlanamıyormuşum, sadece yasa çıkmadan önce bakaya kaçak durumda olanlar faydalanabiliyormuş.

Bakaya/kaçak olmak bir avantaj olmuyor. Normalde onlar bedelliye başvuramıyorlardı. Yasa böyle çıkıyordu. Sonradan bir seferlik onlara başvuru hakkı verildi. Sizin bedelli yapma şansınız, onlarla aynı. Bence başvuran herkes bedelli yapacak. Tepki çekmemek için kota var dendiğini düşünüyorum. Önceki bedellide yurtdışında olanların 21 günden muaf olması tepki çekmişi. Sonra 'uzaktan eğitim' yapılacağı söylendi. Elbette böyle bir eğitim olmadı.

birebir almanya icin bilgim yok ama nitelikli isci icin sen basvurmuyorsun genelde, sirket senin adina sponsor oluyor ve onlar senin adina basvuru yapiyor. burada kriter yerel marketten senin yerine adam bulamiyor olmasi lazim, bu acigi disaridan nitelikli calisan getirerek kapatiyor.

Benim anladığım 2020'de başlıyor. Ve 6 ay kadar orada kalıp iş aramana olanak sağlanıyor.

bunun icin iki yol var;

birincisi alman konsolosluguna is arama vizesi icin basvuruyorsun, 6 ay is arama vizesi veriyorlar. o vize ile almanyaya gelip is arayip buluyorsun. sonra is sozlesmenle birlikte calisma iznine basvurup aliyorsun ve oturum aliyorsun.

ikincisi turkiyede iken almanyadaki islere basvurup sozlesme imzaliyorsun, o sozlesme ile alman konsolosluguna calisma izni ve vize icin basvuruyorsun, sonra almanyaya gidip calisiyorsun.

yani her seyin basi is bulmak, ve maasinda nitelikli calisan maasini (ikibin kusur aylik net sanirim) karsiliyor ise diger adimlar belge toplama vs.

yaşadığımız dünyada her şey paradır. şu an aklına gelecek en ufak etkinlik bile paradır.

şehrin yüksek bi yerine gideyim eşimle/sevgilimle sadede kuru kuru manzara seyredeyim desen. 1 adet araca ve yakıt doldurmaya ihtiyacın var. evden çıkıp 2 kahve iseniz yol parası ve kahve parasını düşün.

günlük kaç para kazandığını düşün. bunun be kadarını basit bir kahve içmeye harcadığını düşün.

hele bir de normal bir restoranta gittiğini düşün.

bak tatildir şudur budur hediyedir hiç girmedim. paran olmazsa basit bir kahve bile içemezsin.

bugün evde bile otursan aylık faturalar dünyanın parası.

insan kışın fatura gelmesin diye üşümeyi göze alır mı yahu. türkiyede yaşıyorsa alır.

Artık çoğu şey daha ulaşılabilir durumda ve seçenek, alternatif çok fazla. Ancak o "şey"lerin kalitesi ve değeri düştü. İnsan ilişkileri, yiyecek-içecek, kıyafet, aklınıza gelebilecek herşeyde durum bu.

Google görsellerde happiness money graph diye aratırsanız cevabı görürsünüz. Belirli bir gelir düzeyine kadar paranın mutluluğa katkısı oldukça büyük. Fakat yıllık 80bin dolar düzeyine gelindiğinde paranın mutluluğa etkisini yitirdiğini görürdünüz. Abd verileri olduğu için böyle. Türkiye için yıllık 150-200K tl diyelim.

www.hepsiburada.com

Lee cooper boxer al bana dua edersin.

Çift kaplan. Biraz pahalı ama çok kaliteli.

Tchibo'nun üstüne tanımam.

Yıllarca yapışan boxerları giydikten sonra şunlara geçiş yaptım çok rahat ettim
m2.hm.com
Sonra 30 40 tane eskiyi çöpe attım. Bunlar yeterli gelmeyip arada hepsi kirlide olunca bir iki tane bıraktığım eskilerden birini giyiyorum ve acayip rahatsız hissediyorum bütün gün. Geçen 12 tane daha aldım o yüzden indirim de vardı.

Bimin boxerları çok kaliteli olmasa da ince olduğu için çok güzel ve likralı.

Bu arada tamamen pamuklu boxer giyilir mi yahu araya kaçıyor.

Ben alistigim icin h&m aliyorim %98 pamuk %2 elastan.

tarımsal üretim olabilir ki belediyeler deneyecekler bunu

New York Times gazetesinin talebi üzerine Başkan Roosevelt'e hitaben yazdığı, 31 Aralık 1933 günü yayınlanan ünlü açık mektupta... "Devlet harcamalarını sakın kısmayın, tam tersine artırın ki insanların malları satın alacak gücü olsun" demişti.


Rahmetli Prof. Demir Demirgil, ekonomiye giriş dersinde bu fikri şöyle örneklemişti: "İnsanlara çukur kazdırıp ücret ödeyin ki alışveriş yapabilsinler. Sonra da başkalarını çağırıp çukuru örtün..."

valla öyle bir durumda en mantıklısı, şimdi spoiler olmasın isim vermiyim ama birkaç filmdeki gibi milleti birbirine kırdırtmak olur. zenginler izlemeye, bahse, adam satın almaya, vs para saçar. işsizler aralarında kapışır, güçlü olanlar sağ kalır. hem sayı azalmış olur hem de gen havuzumuz iyileşmiş olur. 1500 sene önce arenada kaplan boğan erkeği iş, eş, aş üçgeninde kuzuya çevirdiler zaten. bir an evvel özümüze dönmemiz lazım \_-_/

Bunun benzerleri yapılıyor zaten. Kilit diye tabir edilen kaldırım taşlarını sadece kaldırımlara değil sokaklara bile döşüyorlar. Bunları döşeyebilen makineler var ama işçiler tarafından yapılması istihdam sağlıyor. Ayrıca pamuk toplayan makineler abd'de 1950lerde yaygınlaştı. Bizde ise 2005'e kadar bu makinelerin ithalatına izin verilmedi. 10 yıl içinde beklenen oldu ve şuan elle toplama çok azaldı. Pamuktan bir örnek daha vereyim. Türkiye'dek çırçır ve prese fabrikalarının çoğu henüz otomasyona geçmedi. Biraz vizyonsuzluk biraz parasızlık diyelim. Ama otomasyona geçen her fabrikada onlarca kişi işinden oluyor. Sezonluk işçi olsalar da sonuçta gelirleri azalıyor. Hepsi de dar gelirli insanlar.

Sonuçta şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Teknoloji insanları işinden etmeye devam edecek. Aynı hızda iş yaratmak mümkün mü? Modern dünyanın önemli bir sorunu bu.

devlet şu an yeteri kadar boş insana maaş veriyor zaten, hem de çukur kazmadan.
aslında şahsi düşüncem mutlaka işe yarar ama bizde yaramaz, zaten devletin inanılmaz bir kamburu var, çukur adamları daha da arttırır bunu.
- bu arada şu beleşçiler devletin sırtından bir düşse işsizlerin yarısına asgari ücret verilir.

Bu uygulanıyor ki zaten. Yazın yolculuk yaparken yolların kenarında sürü halinde gezen fosforlu yelek giymiş kadınlar görmüyor musunuz hiç? Ot yolluyorlar, çiçek suçluyorlar, çöp topluyorlar. 6 aylık geçici işçi gibi bir proje midir öyle bir şey olması lazım. Ekip liderleri var, güneşin altında birkaç saat çalışıp birkaç saat de gölgede oturuyorlar, bundan ala çukur kazma projesi mi olur?

devlete ve belediyelere alınan yüzbinlerce boş beleş memurlar, işçiler..
olm bunlardan daha âlâ çukur kazıcısı mı olur.

birincisi bu yöntemle devlete doldurulan ülkenin kamburu yüzbinler var.

ikinci çukur aç/doldur yöntemi de inşaat ve mega projeler.
kanal istanbul falan bunlar hep keynesin güncel versiyonları

olması gereken hollanda, almanya gibi tarımsal ya da teknolojik üretim yapmak

e zaten sürekli "çukur kazdırma" elemanı alıp duruyorlar. bekçi, işkur uzmanı, yüksek danışma kurulu üyesi, imam falan gibi bir bok üretmeyen binlerce, milyonlarca insanı devlet istihdam ediyor.

birçok ilde vergi dairesi personel sayısı mali müşavir sayısından fazla. mali müşavirler faturaları tek tek giriyorlar, ticaret sicilden sgk'ya kadar bin tane kurumla muhataplar ve yetişiyorlar. ama kamu bir halt etmediği halde "çalışan" insanlarla dolu.

çalışıp para kazanmanın temelinde değer üretmek yatar. yani sen bir iş yapıp bir malın/hizmetin fiyatını artıracaksın ki, artırdığın değerin bir kısmı da senin olsun. bir değer üretmeden maaş almak sürdürülebilir bir hamle değil.

hele bizim gibi tüketiminin ciddi bir kısmı ithalata dayanan ülkelerde, hiç değil.

cukur kazdirmak yerine savas cikarmak daha mantikli. cukur kazan isciler yerine askerlerle degistirebilirz. ayni zamanda da medya teror korkusu yayar tum halka, boylece askerlerin maaslari vergi veren halk tarafindan gonullu bir sekilde karsilanir. boylece hem halk kendini guvende hisseder, devletine bagli hale gelir, hem issiz kalan halk asker olur para kazanir, hem de yan is alanlari acilir, silah sanayi gelisir. bir de buna ek olarak teror korkusunu kullanarak isgal edilen topraklarin kaynaklarina erisilirse bunun yaninda bonus olur.

abd, irak, libya, misir, suriye, afganistana bakinca birileri zaten cukur kaziyor, birileri o cukurun kazilmasinin ne kadar onemli oldugunu televizyonlardan bas bas bagiriyor, birileri kosa kosa o cukur kazan insanlarin maasini oduyor, birleri o cukuru kazmak icin gerekli malzemenin tedarigini yapiyor. birileri de o cukuru ortuyor. sonunda da o cukurdan petrol cikar ise ekonomi canlaniyor. cikmazsa yine canlaniyor, her turlu kazandiriyor.

yani o fikir ise yarar, yariyor da.

"kapitalizim, en aşağılık insanların, en kötü şeyleri, herkesin ortak iyiliği için yapacağına dair şaşırtıcı bir inançtır", kapitalist keynest den realist bir yaklasim. itiraf degil, gerceklesen ve modelledigi dunyayi tabir etmis.

(bkz: toplum yararına çalışma programı)
(bkz: sosyal çalışma programı)

Tam olarak bu durum olmasa bile, benzer başka bir durum için kullanılan bir laf vardır sevdiğim:

"You can be friendly, but you cannot be friends".

O dengeyi iyi sağlamak lazım.

Arkadaşın dediği gibi denge meselesi. Samimi olmaya çalışmak bizim memlekette sorunlar çıkartır. Karşılıklılı saygı olmalı. Kimisi de sert davranarak yönetmeye çalışır. Bu da genelde işe yaramaz. Genelde bilgi-tecrübe konusunda eksiği olan veya işe vaķıf olmayan yöneticiler sertlik yolunu seçiyor. Ayrıca iş yerindeki eğitim seviyesi de bu dengeyi etkiliyor. Eğitim seviyesi düştükçe sertlik artar.

Size önerim soğukkanlı olmanız. Yönetici olmak zordur. Normalde hiç uğraşmak zorunda kalmadığınız şeylerle uğraşacaksınız.

yonetici/idareci olmak icin is arkadasi ile arkadasi ayirmaniz gerekiyor. arada mesafe olmazsa herkes civiyor ve idare edilemiyor. herkes para icin calisiyor mumkun mertebe mesafeli profesyonel olmanin size ve calisanlara buyuk faydasi olacaktir.

181 boya small küçük olur, medium veya large gider, rapçi gibi olmaması için slim fit alabilirsiniz.

dockers ve lee'nin medium'u o boy ve zayıflık için ideal bence.

us polo,


Sana s gider slim fit olur

lcw

Basic tshirt soruyorsan denediklerim:

H&M --> kötü, 3-4 yıkamaya yamuluyor.
Levis --> rezalet, özellikle siyah basic tshirt'e 100 lira verip 3-4 kere giyebilmiştim. Rengi pazar tshirtlerinden daha çabuk soldu.
Gap --> bu biraz iyidir ama 100 lira üzerine değmez. Ben indirimden 70 lira civarına alıyorum, en uzun gidenlerinden birisi buradan aldıklarım.
Kaft --> birkaç sene önceki basic tshirtleri iyiydi, şu anda bozdu. 50 liraya değmez.
Zara --> fena sayılmaz ama bazı ürünleri gereksiz pahalı olabiliyor. İndirimden alınabilir. Ama bedenleri çok mantıksız olabiliyor, kesinlikle denenip alınmalı.

lcw bi de pazar.

eskiden pazara pek bakmazdım da lcw de bile dandik bi tişört 40tl olmuş. 2 yıkamada yamulacak zaten. yazık günah. eşofman altları ve şortlar direkt pazar zaten yarı fiyatına.

kotları bi ara outletten almıştım vena diye bi markadan fena değil.

lufian, tween, damat, pierre cardin, bazı avva tişörtler.

medium uygun bence slim fitse.

sürekli bunu alıyorum.

www.morhipo.com

178cm / 74kg large kullanıyorum.

Mavi'nin beyaz tişörtlerini severim. Kumaşı ve yaka, kol gibi detayları tatmin eder.

Small küçük olur mu çok geniş bi soru. Nerenin small'u? Ben 189'um ve C&A'den small t-shirt giyiyorum mesela. Massimo Dutti'den medium alıyorum. Large hemen hemen her yerde büyük geliyor.

little big, koton, mavi

Mavi'den alıyorum ben. Kaft'dan birkaç tshirt aldım ama solgun duruyor. 1.81e medium olur.

182yim L - large giyiyorum. M giyince braz aşağıya 2-3 santim çekiştirmek zorunda kalıp rahatsız oluyorum.

genelde kotondan tshirt ve sweatshirt alıyorum. kotu da lc'den

semt pazarı

dockers, decathlon, defacto, mavi

Valla ben kendi t-shirt'lerimi kendim yapıyorum. Yani istediğim şeyi tasarlayıp üzerine basıyorum. Siyah veya başka uygun bir renkte (tek renk) shirt satın alıp, printcilerde bastırıyorum. Ben de o boydayım ama ölçüm XXL.

yaşına göre uygun olan playdoh hamur setlerinden birini alabilirsin.

bir arkadasim buna benzer bir sey almisti yegenine, bir bakin isterseniz:

www.akakce.com

seyirdefteri +1

lego duplo'nun serilerine bayılıyor 3 yaşındaki kızım. duplo zoo var, organic pazar var. hepsi süper onlar için.

dürbün
teleskop

www.hepsiburada.com

bu oyunu çok beğeniyorum :)

Ben yeğene aldım. Baya sevdi. Pedalları bisiklet gibi çevirmeli değil. O yüzden kolayca kullanıyor yeğenim. İki buçuk yaşında yeğen.

www.hepsiburada.com

Oyuncak at?

şöyle oyuncaklar var.
matkabı pilli filan, çok güzel oyuncak.

yeğenime tam da üçüncü yaş gününde almıştım, senelerce oynadı. hatta şimdi ufak yeğenim oynuyor :)

www.hepsiburada.com

aptala tahammülü tüketmiş oluyoruz

Bunu yapanlar genelde 15 yasindaki ergenler ya da ruhu 15 yasinda ergen olanlardir. Karakteri olan insan konusmak istemedigi kisiye insan gibi konuşmak istemiyorum der.

her şey demek ki iyi gitmiyor, bence de tahammül hakkı tükenmiştir.

Fazla nazın usandırması ve alternatif tercihi.

ghosting deniyor. artık görüşmeyelimin kibar hali.

Daha iyi gidenini bulmuştur

ghosting çağın vebası çünkü. takmayın.

testesteron hayatı çok zorlaştırıyor biliyo musun? bazen bir takım ihtiyaçlar için aslında hiç selam verilmeyecek bi insana kendini prenses gibi hissettiriyoruz. hormonlar dengeyi bulduktan sonra "o kadar efora değmez aslında" deyip uzaklaşıyoruz.

Bartebly +1

karakter meselesi.
flört, aşk-meşk, seks konularında biraz insan olabilmek lazım.

Kafayı koyduğum yerde uyurum

Analiz/ sonuç çıkarma

En iyi olduğum konu bu mu bilmiyorum ama reflekslerimin iyi olduğunu düşünüyorum.

Yemek yemek.

Kafamı koyduğum yerde uyurum +1

roman oynamak

Mal veya hizmet satmak

Plan yapma. Bir yere gideceğim zaman yiyeceğim yemekten, kullanacağım ulaşım araçlarına kadar planlarım.

200m destekli atis.

grafik tasarım, portre çizimde benzetme, tablolarla renk kullanımım. öff mükemmel miyim neyim yaaa!!!

bir de çok güzel 10 saat uyurum.
her zaman her yere çok güzel geç kalırım.


allahım her konuda çok iyiyim yaaa... (güneş gözlüklü cool emoji)

iradeli olmak, bişeyi yapacağım dersem yaparım.

İyi araba kullanırım içimde bir niki lauda var

okuduğum şeyleri hatırlamak

Cs go

ekmek roma imparatorluğundan beri çok büyük önem taşıyan bir şey. daha öncesinde de muhtemel öyleydi.

neden istiyoruz? hem sosyokültürel aktörler. ekmeğe önem verme israf etme gibi kampanyalar sizinde dediğiniz gibi hem de türk mutfağının genel özellikleri ekmek yemeye sevkediyor insanları.

onların dışında ekmek güzel bir şey. tadı güzel bol karbonhidratlı ve en basit şekliyle bildiğin bağımlılık yapan bir şeker. kısa ve dağınık oldu ama genel çerçeve böyle.

Vücut doymak için karbonhidrat istiyor. Özellikle sulu yemeklerde yemeğe banmak için insan istiyor.
Ve çoğunlukla ekmeksiz doyulmuyor. Bunun temelinde de aslında biraz fakirlik var.

100 gr et yediğinizi düşünün. Doymanız imkansız, ekmekle desteklemeniz lazım ki doyasınız.
He parası olan 300 gram alır doyar o başka.
Ayrıca mesele sade et yemek de bayar insanı. Yanında ekmek yemek biraz daha hafifletiyor.

En ucuz yemek türü olduğu popüler bence ve doyurduğu için.

@tinky winky bilimsel yönünü sormuştum olayın. ayrıca 250 gram ekmeğe 1.5 lira dersek, kilosu 6 lira yapar. bu paraya kilolarca makarna, pilav yiyebilirsin. yani makarnadan kat kat pahalı.

benim ilgincime giden bütün hayvanlar da ekmek yiyor. kedi, köpek, kuş, tavuk, karınca...

normalde kedi, köpek etobur. domates, salatalık versen yemez. ama ekmek yiyorlar.

sene 2019 oldu hala "vücut doymak için karbonhidrat istiyor", "ekmeksiz doyulmuyor" diyenler var, cidden inanılmaz.

Mantıyla ekmek yiyen insanlar gördükten sonra bunun bir kültür olduğunu anladım.

der meister, seni görmesek bilmesek, gayet fit, skinny, hatta yüzücü kaslı birisi olarak hayal edicez, enine boyuna aynı ölçülere sahip adamsın, böyle söyleyince komik oluyor.

başka ülkeleri örnek gösteren arkadaşlar hiç yurtdışında bulundular mı merak ediyorum. tamam biz biraz fazla yiyor olabiliriz ama arada uçurum falan yok. herkes sabahları kahvaltısını ekmekle yapar. birçok kültürde bu böyledir.

mantıyla ekmeği bir biz yiyoruz denmiş. daha geçen gün şu haber düştü timeline'ıma.

www.popsugar.com

ekmeğin önemi binlerce yıl öncesinden geliyor. vazgeçilmesi de mümkün değil çünkü elde edilebilecek en kolay temel gıda maddesi ekmek vasıtasıyla karbonhidrat. normal yani.

avcı, toplayıcı insan anlamında ekmek ve türevleri etin ikamesidir. ayrıca dişlere de zararlıdır. dişleri bizden daha sağlıklı mağara adamı iskeletleri var.

@fodera, senden bu seviyenin fazlasını zaten beklemiyorum ama yine de anlamanı ümit ederek söyleyeyim: konu benim ölçülerim değil, bu çağda kolaylıkla ulaşılabilecek bilgilere erişmeye dahi zahmet edilmeyip üstüne bunların varlığının reddedilmesi ve duyuru gibi skindirik bir platformda olsa bile insanların yanlış yönlendirilmesi. sen kaslı bir yüzücü olarak hayal edebilirsin ilgini çekiyorsa. bu ekmeğin lüzumsuz, boş karbonhidrat olduğu gerçeğini değiştirmeyecek.

Binlerce yıldır süregelen diyetimiz. Pirinç her yerde yetişmiyor. Yoksa birim ağırlığa bakıldığında pirinç daha besleyici. İleride sırf bu sebepten pirince yönelimin artacağını söyleyenler var.

Tahılların bozulmadan uzun süre saklanabilmesi çok büyük avantaj. Atalarımız eti saklamak için sucuk, pastırma vb yöntemler geliştirmiş. Yine birçok gıdanın turşunu kurmuşlar. Tabi reçelleri de unutmayalım. Süt ürünlerinde ise yoğurt ve tereyağı yaparak saklama yoluna gitmişler.

Şuan alkollü içecek olarak tükettiğimiz bira ise zamanında besin amaçlı üretilirmiş. Hititlerde askerlere maaşın bir kısmı bira olarak veriliyormuş. Ayrıca ortaçağ ingilteresinde temiz suya ulaşım zor olduğu için bazı bölgelerde çok fazla bira tüketilirmiş. Çocuklar 5 yaşından itibaren içiyorlarmış. Günümüz biraları gibi değil elbette.

Mesela göbekli tepe'yi inşa eden insanlar tarım yapmıyorlardı, ama yabani tahılları tüketiyorlardı. Bu noktada aslında joker gibi bir şey oluyor ekmek. Çünkü her zaman av hayvanı bulamayabilirsiniz. Daha çok örnek verilebilir elbette. Ama özet olarak şu; tahılların neredeyse her iklimde yetiştirilebilmesi, kolayca saklanabilmesi ve büyük kitleleri besleyebilmesi.

Eğer şehir dışına kampa gezmeye falan gitme niyetin varsa rally biraz daha avantajlı duruyor ama o tür planların yoksa bence 250l gayet uygun.
Ben olsam 250l alırım ilk motor olacaksa. Sonrasında nasılsa daha seyahat odaklı bir şeye geçersin istersen. 250 rally de seyahat için çok harika sayılmaz.

Ben 10 gün önce crf 250l aldım. Pcx'in 17bin olduğu zamanda 22bine crf250l çok uygun fiyatlı oluyor. Ayrıca yurtdışında 5bin dolar bir motor bu. Motorlu araçlarda ve elektronikte gavurdan daha ucuza alabileceğiniz tek şey. Çok sürmez sene sonunda 30bini görür. Gerçi temmuza giriyoruz. Yarın ötv ile 25bini geçer.

15 yıldır scooter kullanıyorum. Daha önce kısa süreli vitesli motor tecrübelerim oldu. 6 ay kadar da integra kullandım. İntegra scooter sayılır ama 750lik olduğu için ayrıca belirtiyorum.

İlk motor olarak önermem. 1. Viteste gaz tepkisi dengesiz. Tecrübesiz adamı maymun eder. Daha önce Mt-09 da kullandım. Bundan çok daha atak olmasına rağmen, 1. viteste oturaklıydı. Buna alışana kadar birkaç kez düşersiniz. Acemi olduğunuzu da gözönüne alarak söylüyorum.

Ayrıca motor çok yüksek. Boyum 183cm. Benden kısa biri pek rahat kullanamaz. Her gören de bunu söylüyor. 180nin altındaysa boyunuz çok rahat inip binemezsiniz. Yüksek süratlere uygun değil. Rüzgardan da etkileniyor. Avantajları da var elbette. Ama anladığım kadarıyla siz en uygun fiyata en şekil motora binmek istiyorsunuz. Başlangıç motoru olmaz. Bir çılgınlık yapıp alırsanız korumasız binmeyin. Kask yetmez. Mont ve eldiven de olmalı. Sürüş pozisyonundan dolayı dirsekler özellikle korunmalı.

çok teşekkürler.
açıkçası www.stephmoto-adventurebikeblog.com da gördüm ben bu motoru ilk kez. o zamanlar motosikletlerden korktuğum için vay be diyip kapatmıştım ama şu sıralar korkuların üzerine üzerine gidesimin geldiği bir süreçteyim.

benim boyum 169. bu şekilde ayaklarım yere basıyor fakat seleye jel vs koymak gerekecek anladığım kadarıyla. insanlar amortisör bağlantılarıyla oynayıp, alçaltma kiti vs kullanarak boyunu ayarlıyorlarmış. tabi bunlarla hiç uğraşmadan alçak motorlara bakmak var ama onlar da f/p açısından içime sinmedi açıkçası (ya da ben denk gelmedim henüz). benim canım biraz uğraşmak istiyor sanırım.

@the coon, fren performansından memnun musunuz? kaydırma yapıyor mu? lastikleri değiştirdiniz mi?

Rally'nin aradaki fiyat farkına değdiğini düşünmüyorum kesinlikle. Ayrıca Rally'nin sele yüksekliği zaten 250L'den fazla. Ben 1.64'üm, dog bone ile oynayıp motorun bütün ergonomisini bozup 4,5 cm alçaltarak sürebildim 250L'yi. Bacak boylarımız eşit olsa, demek ki siz hiç oynamadan da sürebilirsiniz. Ama Rally'ye yetişemezsiniz. Motoru alçaltmak da hiç parlak bir fikir değil.
Hem konforu, hem sürüşü çok etkiliyor.
O küçük depo ile 35k km yaptım 1 yılda, bir kez bile sorun yaşamadım.

Sele konusunda abarttıklarını düşünüyorum. Elbette rahatsız bir sele. Ama uzun yola çıkılmayacaksa alışılır. Henüz sert fren yapmadım. Yani abs'nin devreye girdiği bir durum olmadı. Ekipmanım yetersiz olduğu için motorun her şeyini test etmedim yani. Montu ve eldiveni ayarlamam 1 hafta sürdü. Bu süreçte şehiriçinde kullandım. Nadiren çevre yoluna çıkıp 90-100 gibi süratlere çıktım. Lastik konusunu bayiye danıştım. Şehir lastiği alıp almama konusunda. Yolların çok bozuk olduğunu ve bu lastiği değiştirmeye gerek olmadığını söyledi. Motor için koruma demiri taktırdım. Çanta taktırmayı istemiyorum. Kebapçı motoruna benzemesin diye. Ama yaz günü elde mont eldiven kaskla gezmek yoruyor. Sanırım çanta almak zorunda kalıcam.

crf 250'yi baslangic motoru olarak tavsiye etmem. motor konusunda olmaz diye bir sey yok, 900cc ile baslayip hic kaza da yapmayabilirsiniz. ama bunlar yuksek motorlar, motosiklet kullanmaya, trafige, motosikletin dengesine vs. alisana kadar daha alcak bir vitesli motorda daha huzurlu olabilirsiniz.

9 yasinda bir ufakligin crf'den de yuksek bir cross motora atlayip taker yaparak uzaklastigi bir video var mesela. yani alistiktan sonra boy mesele degil. bunlar cok hafif motorlar. az yan yatsa rahatlikla dusmeden tutulabilir.

rally l'den daha guzel. ama gene ilk motor olacagindan l almak daha mantikli saniyorum. aradaki farki ekipmana yatirin. bir seneye motordan sikilir degistirirsiniz belki. ama iyi kaliteli bir mont ile birkac sene idare edilir.

kucuk depo dert evet. ama insane planli olmayi ogretiyor. benzinin ne zaman bitecegi belli. yolda nerede benzinci bulacaginiz belli. ona gore gideceksiniz. buyuk depolu arkadaslariniz da size bekleyiverecek 5dk.

Lastikler ve sele mevzusu...
Üstündeki lastikleri değiştirdiğimde motor 20 bindeydi, yağmurda da sürmüştüm, arazide de. ABS yoktu benim motorumda. O lastikler asfaltta titreşime ciddi bir katkıda bulunuyor, belli bi hızın üstünde motor yalpalıyor ama maksimum 110 bandında sürerseniz ve yağmurda dikkat ederseniz, ki ABS olan versiyonunu alacaksınız muhtemelen, sizi idare eder. Garantici olayım , zaten ağırlıklı olarak asfaltta süreceğim derseniz de değiştirin gitsin.
Sele... Rahatsız evet. Ölümcül değil ama. Tucano Urbano cool fresh ile sürdüm ben hep, sele minderi güya ama bulaşık telinden hallice idi. Yine de bir süre sonra alıştım. Jel vs yapmak, sele ile oynamak yüksekliğini arttıracağından riskli ama motoru uzun süre kullanmak istiyorsanız ideal olanı jel sele tabii.

600 lira civarı sigorta. 1000 lira kasko.

10 bin bakımı arabasına göre ortalama 800 lira desek. yıllık 2000-2500 bandındadır sanırım.

Aldığınız aracın sorunsuz ve bakımlı olduğunu farzedelim. Yani kronik sorunu yok ve alır almaz soluğu sanayide almadınız. Yıllık giderleriniz: yakıt(10000km yapıldı dizel olsun 7lt ortalama diyelim)+bakım+sigorta+muayene/2+kasko+ hgs+otopark(istanbul'da yaşıyorsanız). Toplam yıllık gider: 6-7 bin tl. Reelde ise eski araç alacağınız için ayrıca 2 bin tl masraf olur yılda. Kabaca ayda 300-400 yakıt ve yılda 2-3 bin diğer masraflar olur.

bakım+kasko+sigorta için konuşursak yıllık 2500 tl civarı. Zorunlu trafik sigortasındaki basamağa göre bu fiyat değişebilir.

Aracı yıkatma, otopark ve yakıtı kendi hesabınıza göre yapıp ekleyebilirsiniz.

yakıt hariç bu konuştuğumuz giderler içinde atladığım bir şey yok di mi? sigorta+kasko+bakım+yağ mağ ıvır zıvır şeyler. istanbuldayım otopark, hgs falan onlar kişiden kişeye değiştiği için onları ayrıca hesap ederim artık.

mtv'yi de unutmayalım. yıllık 2 taksit halinde.

4 yılda 4 lastik ve bir akü yer.

hyundai marka aracım için yazıyorum.
sigorta: 800
kasko: yok
vergi: yıllık 336
yıllık bakım gideri: 1.000

toplam gider: 2.136
(amortisman -lastik vs- ve hgs-otopark giderleri dahil edilmemiştir)

ikinci el araç her ne olursa olsun 1 sene içerisinde bakımlar harici mutlaka 1-2 kez sanayiyi ziyaret eder. he gitmeyenler var mıdır? evet araba yolda kaldığında arızalandı diyecek arkadaşlar için bu durum geçerli elbet.

şöyle kabaca hesaplarsak.

vergi:175-300 lira arası*2(bahsedilen araçlar baz alındığında)=350-600

sigorta:600-1200 lira arası(ki sizin ki 1200'e daha yakın çıkar çünkü sigorta basamağınız yüksek)=ortalama 900

kasko:bu ihtiyaca yönelik. yaptırmayabilirsiniz ancak benim malım değerli derseniz. 1500-2500 gibi alacağınız araca göre de değişkenlik gösterebilir.

bakım:2. el araç alınca yağ+filtre ve yolda beni kesinlikle bırakmasın diyosanız triger+fren balata ve sıvı setini değiştirmelisiniz. bu duruma göre ve sizin o an aracın tüm ihtiyaçlarını tümüyle karşılayabilmenize göre değişkenlik gösterebilir. bence 300 ile arabanın kullanıcısından alındığı son durumuna göre büyük fiyat farkları görülebilinir.bence ilk aşamada en kötü 1000 tl bu işlemler için nakit ayırmakta fayda var.

yani toparlayacak olursak ortalama araç ilk alındığında 1500 ile 5000 arasında cepten nakit çıkışına sebep olur. sonraki rutinlerde bu ilk bakımda aracı ne kadar toparladığınıza göre değişir elbet ama en kötü yine senelik 3000 ister.

2012 model aracım için
1250 tl sigorta
1250 tl kasko
350 + 350 = 700 tl mtv
500 yıllık bakımı

toplam 3700 - 4000 tl arası bir gideri oluyor.

Askerlik şubesine uğrayıp sorsun. Riske atılacak bir şey değil.

ambarlarda antalya'ya donen cok kamyon vardir bu aralar . Bi kamyoncu ile anlasim arkada bos bir yerine koyup getirecek.

Commuter dediğiniz için çok büyük bir alet olmadığını düşünerek otobüs bagajına konularak da getirilebilir. Yapanlar oluyor bu şekilde.
Diğer seçenek vw caddy veya transporter tarzı bir van tipi araç arkasına konularak da getirilebilir. Hayırlı olsun güle güle kullanın.

Çantalarıyla beraber 300 kg'ı aşan büyük bir enduroyu 400tl'ye istanbul'dan hatay'a getirttik geçen hafta. Sürerek getirilse aynı maliyet olurdu. Mümkünse tecrübeli ve güvenilir bir nakliyeci bulun. Otobüs sizin motoru almayabilir. Scooter alıyorlar genelde. Ama nakliye işi daha mantıklı.

ciceklikonak.com

www.etstur.com

buna gitmeyi çok istiyorum, müze otel

Müze oteli yakın zamanda açabileceklerini sanmıyorum. 10 yıldır bitiremediler. Narin otel iyidir.

savon'da kaldik biz. temiz sevimli bir otel. uzun carsinin baya yakininda. kahvaltisi da guzel. biz 4 kadin gitmistik, cok memnun kaldik.

Savon çok güzel. Eski şehrin içinde ve zaten gezilecek yerler de o civarda.
Hem eski sabun fabrikası, otantik atmosfer

biz kız arkadaşımla Hotel Orontes'te kalmıştık geçen sene.
baya temizdi. büyük güvenli bir yer. konumu da çok merkezi. fiyatları uygun gelmişti bize geçen sene. bu sene durum nedir bilemem.

başvurunca ücretsiz çalışma kiti mi geliyordu?
bu arada kaplan iyidir

longman'ın kitabını korsan olarak alabilirsin cd'si ile birlikte. ben buradan çalıştım ve sınav listening dışında birebir diyebilirim. listening'te diyaloglar gerçek sınavda çok daha uzun. bu nedenle kafam dağılmıştı biraz dinlerken.

Speaking için youtubeda taktik veren videolar var. Belirli kalıplari kullanmak kolaylık sağlıyor. Speaking toplam 6 part ve ilk part şu tarzda oluyor; bir ülke gelecek için eğitime mi teknokojiye yatırım yapmalı ve neden? Buna şöyle cevap vermeniz bekleniyor.
I believe there are two benefits of choosing x. Sonra bu faydaları söylüyorsunuz. Sonra dezavantajlar vs. Sonra da diğer seçeneğin fayda zararları ve kararınız.
Diğer sorularda da professor claims that veya student thinks vb kalıplar kullanmıştım. Diğer sorularda daha fazla ön veri verildiği için konuşmak daha kolay oluyor.


Ben bu kalıpları bize verilen kâğıda yazmıştım. Ve direk olumlu ve olumsuz yönleri yazıp okuyordum. 20 aldım speakingten. Ihtiyacım olan puanı aldım. Reading ve listeningten 24-26 aldım. Ama writing ve speaking insanlar tarafından puan verildiği için 20 civarı geldi.

Hem ieltse hem de toefla defalarca girdim. Toefl daha zor değil ama daha sıkıcı bana göre. Ielts daha akıcı ve sıkmayan bir sınav o yüzden daha kolay algısı oluşuyor. Toefl için 'daha zor' denebilecek tek şey, speakingin diğer insanların da bulunduğu bir odada bilgisayar ekranına karşı yapılıyor olması. Halbuki ielts'te kanlı canlı bir insanla birebir sohbet şeklinde gerçekleşiyor.

Barrons ve longman gayet güzel kaynaklar ama gerçek sınavdan biraz daha kolay sanki. Kaplan ve cambridge gerçek sınav sorularına daha yakın. (Bence)

yok ben 2 tane aldım.

ben borcum varken araç sattım da aldım da. araçla ilgili bir borç değilse alışa da satışa da engel olmaz.

@cowboy arkadaşım aracını satamadı. Önce bu borcu ödemesi gerekti.

borcunuzu uzun süre ödemediğinizde vergi dairesi iki yola gidiyor; birincisi banka hesaplarına haciz koymak, ikincisi üstünüze olan araçlara haciz koymak. araç alırken hiçbir sıkıntı yaşamazsınız, ancak araç üstüne haciz koyulursa aracı satamazsınız.

not: bu işlemler tamamen vergi dairesinde ki memurun keyfiyetine kalmış işlemler bu arada. yani borcunuz var kesin aracınıza haciz koyarlar diye bir durum söz konusu değil. ancak uzun süreler hiçbir ödeme yapmazsanız muhtemelen haciz koyacaklardır.

@the coon bu durumda aracını satmasına engel olan durum araç üzerine haciz konması.

Aldım güzel tişörtleri birkaç yıkamadan sonra normal olarak sünmeye başlıyor boyun kısımları falan bol

Sanırım 5 tişort, 2 fermuarli kapşonlu, 4 tasarım kapşonlu, 1 bere ve 1 postacı çantam var.

Kıyafetlerimin çoğu buradan. Biraz pahalı ama 3 al 2 öde kampanyalarında falan ucuza alınabiliyor. Bi de zaten pek kıyafet alan biri değilim.

Tasarımlarını çok seviyorum ve kalitesi de güzel. Tavsiye ederim ben

abartılmış bence.

Aldim. Ama kesimini begenmedim.

Aldim. Erkekler icin olanlar guzel ama kadinlar icin kullandiklari kaliplar kotu.

Geçen hafta aldım. Kalıpları biraz büyük. Large bana tam oldu. Normalde küçük gelmesi lazım. Kampanyayı öğrendiğim iyi oldu.

hani hocam kampanya yok?

Teemachine olayı var, ordan bahsediyo muhtemelen. Rastgele 3 tişört veriyolar 2 alana 1 bedava oluyor. İstediğin kadar deneyip beğendiklerini denk getirebiliyosun

ben basic sevdigimden, bana gore kaft, sacma sapan tasarimlar yapiyor. cok dikkat cekiyor giyince. kaldi ki kaft'in basic tisortleri de pahali. hic alisveris yapmadim. yapmayi da dusunmuyorum.

Daha önce hiçbir ürününü almadim. Tisortler normale gore hem pahali hem de gördüğüm kadarıyla 1-2 yikama sonrasi çok yıpranıyor. Öte yandan neredeyse herkesin uzerinde. Sanki belediye dagitiyormuş gibi. Bundan sonra alir mıyım? Bilmiyorum. Çok beğendiğim bir şey bulursam alırım belki.

Teemachine kısmında istediğiniz 3lüyü almak için önce istemediğiniz birkaç 3lüyü sepete ekleyin. Bunlar tekrar önünüze gelmiyor. Bu sayede çok uğraşmadan güzel bir 3lü yakalıyorsunuz. Öteki türlü 3.yü güzel yakalamak çok zor.

tasarımları güzel, onun dışında bir olayları yok. 70 tl verilir mi? tasarım konusu senin için önemliyse verilir, önemsizse verilmez. en nihayetinde 2. senesinde sporda giymelik yada evde yatarken giyilmelik penye konumuna düşecek.

İnsan insana- doğan cüceloğlu

İncil'i okuyabilirsin, bir misyonerlik amacım yok.

İnsanları anlamak isimli kitabı oku.

mal mal yorumlar yapmayın.

the coon aceminick teşekkürler.extra bekliyorum yeni arkadaşlardan

Çok okudum. Sonunda bir sik anlamamış malın biriyim. Mavi Tüy, Simyacı, Işığın savaşçısının elkitabı. Bunlarla yavaş yavaş başlarsınız kendinizi tanımaya anlamaya. İnsanları anlamak sadece tecrübe ile mümkün bence. İyi okumalar.

Arthur Schopenhauer eriktik diyalektik ve aşkın metafiziği

Insan Olmak - Engin Gectan

Schopenhauer- Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
Dino Buzzati- Tatar Çölü

var olmanın gücü

o cheiro do ralo

Once Upon a Time in America - Extended Version (4:11:09)

Guguk kuşu.

The Others

The Prestige

Seven

İmdb 250 yi aç ordan zımbala hocam

Network skalasinda massimo dutti var smart casual’da

beymen business ve beymenin tum alt markalarini tavsiye ederim, ozellikle outletlerinde cok guzel uygun urunler bulabilirsiniz. ayakkabilari da cok kaliteli oluyor.

Hangi ulkede yasadigini bilmiyorum ama turkiye'deki hicbir marka Uniqlo kadar f/p degil.

Gömlek için avva olabilir. Lufian'da güzel pantolonar vardı.

Lufian a bakmanı tavsiye ederim.

@hot potato fransa. Yani 300tllik gomlek 50 euro demek. Ki burada indirim disinda tarzima uygun 50 euro gomlek zor.

@deathrow bana massimo dutti hep biraz daha zayif kisilere uyacakmis gibi geliyor. Spor yaptığımdan dolayi ince biri degilim, çoğu gomlek koldan ve gogusten olmuyor. Keza pantalon... Bacaklarim kalin o yuzden cok zorluyor.

Boyner e dal. Ya da ykm kalitesini anlarsın zaten markaların

nasıl yok? internetle büyüyen nesil yok mu? 80’den sonrası? onlar sayılmıyor mu?

ne ile meşgul olduguyla ilgili. mesela oyunların çogu artik şartlandirma yontemi ile programlaniyor. cocuk ozgur iradesi ile mantikli is yapamiyor. kısıtlayıcı. algı yönetimini kötü etkiliyor.

8 aylıkken eline akıllı telefon verilen çocuklardan bahsediyorum. 80 kuşağı apayrı bir konu.

oyundan ziyade, çocuklar için yapılan videoları izletiyor anne babalar. onu diyorum.

Bu çok çetrefilli bir konu. Psikoloji araştırmacıları tarafından da üzerine çalışılan bir alan. "Dijital okuryazarlık" denen bir konu var ve bahsettiğiniz neslin bir kısmı bu konuda önceki tüm nesillerden daha kuvvetli olacak. Bahsettiğiniz gibi olumsuz etkiler de var ama olumlu etkilerin aileler ve eğitimciler tarafından anlaşılmasına ve uygulanmasına çalışılıyor. Türkiye'de de buna önem veren araştırma grupları var, www.instagram.com ve www.instagram.com gibi.

Ekleme: Bahsettiğiniz anne ve babaların da ekran karşısında geçirdiği süre bunu yapmayan anne ve babalardan daha fazla oluyor. Yani sorun sadece çocuğa verilen dijital içerik değil, anne ve babanın çocukla bunun dışında ne paylaştığına kadar gidiyor.

2 yaşına kadar yok. 2 yaşından sonra yaşına uygun şeyleri kısa süreli verebilirim.hic vermemek de saçma biz tüm gün elimizde telefonlarlayken.

cocugum olmadigi icin suresini arastirmadim ama uzun sure tabletle buyuyen bebeklerin pelte olacagina inaniyorum. bu alanda arastirmalar da var, zaten bebeklere bakmaya gerek yok, sosyal medya/bilgisayar/oyunlar cok cok cok fazla uyaran iceriyor, kendi beynimin nasil bir pelteye donustugunu goruyorken cocuklarin 'yaratici' falan olacaklarini dusunemiyorum, bu dedigim uzun sure kullanim, ama bence kucuk yasta 'kisa' olarak dusunulen sureler bile uzun olabilir.


www.psychologytoday.com

Sınırlar koyabilirsiniz(belirli yaşa kadar izletmeme, yemek yerken izletmeme, günde 1 saat izletme vb), ne izlediğini kontrol edebilirsiniz. Ama koydugunuz sınırlara uymayacaksınız o ayrı. Kaçarı yok bir şeyler izleteceksiniz. Önce uyusun diye ninni vb açacaksınız. Sonra yaşına uygun şarkılarla devam edecek. Kırmızı balık, fışfış balıkçı vb. Zamanla niloya, aslan koruyucular, paw patrol, peppapig, robotrenler diye gidecek. Boşuna kimse izletmem, eline telefon tablet vermem diye büyük laflar etmesin.

@dismainpula mesele bence internetle buyumek falan degil. bugunlerde buyutulen bir cocuga rastlamamis olabilirsin, yogun temposu icinde aileler cocugu zaptetmek icin sunu yapiyor: eline bir tablet, youtube'dan cocugun cok sevdigi sacmasapan bir video, cocuk ona kitleniyor baya zombi gibi. cocuk ona kitliyken anne baba yapmalari gereken seyelri yapiyorlar. bir nevi uyusuturucu vermek gibi. emzik gibi dusun. cocuklari ekrana uhulayan videolar mevcut youtube'da bulabilirsiniz yuzlerce milyon viewlari var (bir cocuk bir gunde bu videoyu 50 kere izliyor). cocuga veriyorsun kitlenip kaliyor, acayip seyler.

ve bazen ayni bir bagimli gibi cocuk bu videolari izlemek istedigi icin olay cikariyor, baska hic bir seyle de tatmin olmuyor, mecbur aciyorsun onune alip kitleniyor, tekrar tekrar izliyor. ertesi gun yine.

yani internetle buyumek meselesi falan degil bu. internetle buyuyen bilgiye erisimi olan vs. cocuklar tabii ki daha iyi olacak ama teknoloji ile cocuklari hipnotize ederek buyutme meselesinin sonu ne olacak gercekten merak konusu. ben cocugumu boyle bir seye maruz birakmaya korkarim acikcasi.

Endişelerinde kesinlikle haklısın ve şu an tüm dünyanın düşündüğü bir mesele bu. Ortak kanı kesinlikle doğru olmadığı ve telefon + tablet kullanımının limitlenmesi noktasında birleşiyor. Sosyal becerileri çok düşük bir nesil yetişiyor deniyor bu sebepten, çocuklar bir çok gerçek duyguyu yaşayamıyor. aileler de her ağladığında önüne tableti dayayıp uyuşturuyor veletleri. Daha bugün bir restoranda rakı masasında önüne tablet verilip susturulmuş çocuk gördüm. Çok ilginç.

ben değişirdim de değişmeyene sinir olmak ve suç bulmak tuhaf geldi bana. adam biletini o koltuğa satın almış ve o koltukta oturmuş. kendi keyfi de bozulmamış demek ki... suç bulacak, eleştirecek, kızacak bir şey bulmuyorum. adam tam olarak yapması gereken şeyi yapmış.

Haksızsın. Adam belki koridor tarafını sevmiyordur. Biletini de bilerek ortadan almıştır. Ben de yerimi değiştirmezdim muhtemelen.

haklısın keşke dışından deseydin

Haksızsin. Neticede senin koltuğunu gasp etmemiş, hareket alaninı kısıtlamamış. Kendi koltuğunda takıliyor işte. Soruya cevap vermek gerekirse değişebilirdim de değişmeyebilirdim de o anki ruh halime bağlı.

haksızsın. iletişim kurmalıydın ilk önce

söyleseydin keşke. hacı şuraya oturda rahat rahat gidek deseydin. en azından içine dert olmazdı.

Haksizsiniz.

Soyleseydiniz duzgunce otururdu.

Ben değisirdim ama haksızsın belki koridordan geçenlerle temas etmek istemiyor bence normal davranışı

bir yana kaymasini rica eder, isterse cam kenarina onun oturabilecegini teklif eder kendim koridora gecerdim. illa da burda oturacagim derse de "tamam beybisi" derdim, adamin yeri sonucta.

@tabii lan manyak mısın, @dismainpula, @scudman1, @baldan kaymak, @brkylmz abi siz şaka, troll falan mısınız? Yanınızdaki kişiye hiç bir şekilde böyle bir soru sorulmaz. Masum bir "Arkadaşımla beraber oturmak istiyorum, yer değiştirebilir miyiz" demek değil bu. Adama resmen yanımda oturma, diğer tarafa geç diyorsun. Bunu dediğin adamın psikolojisi yerle bir olur, kokuyor muyum, niye bu şekilde düşündü, benden rahatsız mı oldu diye bin çeşit şey geçer kafasından. Sen ne kadar iyi niyetli olursan ol, böyle bir şeyi ima ettiğin an bile karşı tarafın yanlış anlamama ihtimali 0%. 5 saniye kendiniz onun yerine koyun o psikolojiyi düşünün. Zenci, hintliye, araba ya da herhangi bir yabancıya ne kadar iyi niyetle olursan ol bunu sorduğun, ima ettiğin an. Zamanı geriye çevirmek istersin. Karşıdaki ırkçı mısın diye tepki verip, uçağı birbirine katabilir, uçak iniş yaptığı an polisler kelepçeler, haberlere çıkarsınız aman diyim.

Yerinizde olmak bir kaza vs. Durumunda sigortanın ödeme yapmasının ön koşuludur. Sebep bu da olabilir.

Haksızsın.

gayet guzel yan tarafta otursaniza ikimizde rahat edelim tarzi bisey denebilir, ama tabi sen demeden adamin yan koltuga gecmeyisi buyuk giciklik sebebi,
ben de onumdeki hiyar koltugu sezlong gibi yatirinca biraz alir misin diyemiyorum, ayni kategoriye girer mi bilemedim

haksızsınız, ama ben o adamın yerinde olsaydım kesin yan koltuğa geçerdim :D

Haksızsın tabi, koridorda gitmek istemeyebilir. Keyfi öyle istemiş olabilir. Kendi isteğimle belki yan tarafa geçebilirdim ama yanımdaki benden bunu istese terslerdim.

Bence sinir olman gayet doğal. Bir şey söylemeye hakkın yok tabi. Yine de ben olsam kibarca söylerdim. Sizi sıkıştırıyor muyum, isterseniz diğer koltuk boş falan derdim. "Yan koltuk boş işte kardeşim geçsene"nin kibarcası.

@speedy

hocam olayi nerelere bagladin yav. az oteye kaykil da yayilalim diyecek alt tarafi. piuuu

dunyanin hic bir yerinde de bu sekilde karsilanmaz bu soyledigin sey merak etme sen.

Fiyatlar baya uygun çünkü dolar bazında. Geçen yıl da iç hatlarda tavan ücret 350 liraydı, bu yıl da o civarlarda. Dolar ve petrol fiyatlarının artışını düşünürsek, çok normal bir durumda şu an. Karşılaştırmayı döviz bazında yapın çünkü havayollarının tüm ana masrafları dövizle.

Bir süredir yüksek. Eskiden otobüsle 80-90 liraya gidilen yere 150liraya 1 hafta önceden bilet bulabiliyordum. Şuan min. 200lira. Artık önceden almak da çok karlı değil.

@roket adam, pilotlar haric personel giderlerinin dovizle odendigini sanmiyorum. thy icerisinde, belediyelerde oldugu bankamatikciler cok. tanidik (akp) torpiliyle girmis, sadece maas alanlar.

evet fiyatlar ucuk vaziyette. ucus sayisini azaltarak, ucus basi kari arttirmak suanki planlari. ornegin, eskiden gunde 5 defa birmingham-istanbul arasi ucus oluyordu, simdi 1 ya da 2 defa; ama fiyatlar eskiye gore ortalama 3 katina cikti. 150-200 dolarlik bileti, 1600 dolara kadar cikarttiklarini da gordum. avrupa'daki hicbir havayolunda bu sekilde fiyat politikasi gormedim. ayrica onlarca ucagi yerde bos bekliyor.

Yeni hava alanı yap işlet devret modeliyle yapıldı. Yatırım ve işletme maliyetleri tabi ki fiyatlara ekleniyor. Fiyat detayında alan vergisi / yer hizmetleri olarak görebilirsin.

Edit: 25,6 milyon EURO'luk yatırım bedelinin geri ödemeleri EURO olarak yapılıyor.

Yeni havalimanının maliyetleri havayolu şirketleri için oldukça arttı. THY'nin sadece havalimanı içinde uçağın karada yaptığı yolculuklar (taxi) ekisine göre yıllık 250 Milyon dolar daha fazla olacak diye yazmışlardı bir ara. Bu sadece artan kalemlerden bir tanesi.Haliyle bu artışları bilet fiyatlarına yansıttılar.

Yeni havalimanı çok uzakta olduğu için Sabiha gökçene de talep arttı, talep artınca ordaki fiyatlarda yükseldi.

Pilotlara da dolarla maaş verilmiyor.(thy) yurt içi uçuşlar zaten su an kar getirmiyordur fakat uzun uçuşlar genellikle hep full thy parayı transit yolculardan kazanıyor uzak doguyu Batı’ya bağlıyor. Bir Londra Japonya uçuşuna bakın British ve thy yi karşılaştırın İstanbul aktarmalı yüzde 30 daha ucuz bilet bulabilirsiniz. O yüzden uçaklar hala dolu. Türkiye’de ki ucuz iş gücü ve ikram politikası olduğu sürece de doluluk oranları kolay kolay düşmez. Pilotlar gerçi çekip gidiyor özellikle uzakdoğuya ve Arap yarımadasına. uçaklar yerde kalırsa pilot eksikliğinden kalır çünkü önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde 100 un üzerinde uçak gelecek ve yetişmiş adam yok. Tabi bir de teknisyen sıkıntısı var ama su an kimse bunun farkında değil. Bu arada yerde yatan uçaklar sadece 737 max ler. Onlarında sorunu malum

@monkey, gecen yillarda ucus sayisi azalmasi ve bircok ulkedeki operasyonlarin iptal ettiklerinden dolayi, cok sayida ucagi yere indirmisti thy. 737 max'larin hikayesi farkli ve sayilari cok fazla degil. baska hava yollarina yerdeki ucaklari kiraya vermedilerse, o ucaklar turkiye'de bir yerde hala bekliyor. haberleri takip ettiysen, gelecek yeni ucaklari Turkiye istemedi, trump kaktirdi bizimkilere. makam/guc ugruna, bu ucaklari aldi basimizdakiler..

www.goklerdeyiz.net

www.sozcu.com.tr

hic oyle 737 max'lar gibi durmuyor :)

Yurt dışı uçuşlar için konuşacak olursak eskiden sadece Avrupalı dönerci kekolar, cadde çocuğu Berkecanlar, Buseler uçardı, bunlara beyin göçü yapmış ciddi bir kitle eklendi. Talep çok arttı. Bizim çakallar herhangi bir aksiyon sergilemeyerek ölü taklidi yapıp fahiş fiyatlara bilet satıyorlar.

Dolar bazinda dünya ortalamasına göre normal biz fakiriz ondan bize pahali geliyor yedek parca giderleri için inanilmaz pahali hep döviz uzerinden buda hali ile fiyatlara yansıyor

Ryanair ile THY'nin sınıfı aynı değil maalesef, daha detaylı araştırmanızı öneririm.

@roket adam olay THY ve Ryanair'in aynı olup olmaması değil. Kazanın başına THY ve Pegasus oturmuşlar aksırana, boğulana, kusana kadar yiyorlar. Ucuzsa dışardan soğan, patates getiriz, kurbanda angus getiririz diyenler Ryanair, Easy'ye, Wizz'e piyasayı niye açmıyor. Bunlar gelsin bakalım fiyatlar düşüyor mu kalkıyor mu? İyi bir kampanya zinciri ile bunlar sayesinde Turist sayısında rekorlar kırılıp, hoteller full çekmezse, esnafı, bakkalı köşe olmazsa adam değilim.

haftada 1. kendimi bildim bileli böyle.

her sabah fix kahvaltı çay sigara peşine sıçarım.
eğer akşam yemeğini çok yersem bir de akşam bırakırım emaneti.

oha haftada 1 ne yahu, için çürür o kadar sürede.

Günde bir kere yaparım. Günde bir kere yapmak lazım en az.

Haftada 1 ne olm ya?

Gün-de iki kesin. Üç nadir.

Bazen günaşırı bazen 2 güne bir 5-6 sene önce günde 2 kez çıktığım oluyordu yaş ilerledikçe sanırım sindirim sistemi de yavaşlıyor ancak haftada bir diyenler ciddi iseler acilen bir doktora görünmeleri gerekiyordur diye düşünüyorum, çürür yahu o içinizde.

haftada 1-2. doktora gidin diyenler, zaten az yenildiği için dışkı hemen oluşmuyor.

Günde en az iki, max 4.
Düzenli beslenen kişi günde 2 çıkar. Bol su için.

Haftada 1 bağırsak kanserine sebep olur. Günde 1 veya 2 kere çıkmak gerekir.

senin gibi.

bu arada haftada 1 yapanlar, içinizde çürür evladım. sağlıklı bir durum değil o kesinlikle.

her sabah, hiç sekmez + 2 günde 1 çift yevmiye.

2-3 günde 1.

günde bir. bazen iki günde bir.

doktor üç günde birin altında olmamalı demişti. bence içinize atmayın arkadaşlar :/

Bir yerde okumuştum, günde 3-haftada 3 arası normal deniyordu.

Haftada 1 sıkıntılı. Annemde öyleydi. Kolon kanserinden kaybettik.

minimum günde 2-3. atladığım olmuyor, geçen mecburiyetten 1.5 gün falan yapamadım mermeri kırıyordum az daha şaka değil.

günde 1 yada 2.

haftada 1 nasıl ya? hiçbirşey yemiyor musunuz? nasıl iş arkadaş anlamadım :D

gunde 1 veya 2

günde 1-2'leri gördükçe geriliyorum ya, "bende ciddi bir sorun var galiba" diye düşünüyorum.

ben 2-3 günde bir yapıyorum ki ergenlik ve öncesinde 3-4 idi bu. öküz gibi de yiyen bir insanım ayrıca. umarım ölmem. her gün kaka mı yapılır yav canı sıkılır insanın otur otur.

gunde 2, sabah - aksam.

haftada 1 diyenler acil doktora gidin bir kolonoskopi yaptirin.

bazı cevaplar gerçekten korkutucu. ne sıklıkta yaptığınız, sağlığınız hakkındaki en önemli göstergelerden birisidir.

Günde bir kez, nadiren iki günde bir.

en az 3-4 gün ara olur. hiç her gün yaptığımı hatırlamıyorum.

Tabiki Insignia. Çünkü arada yaş farkı var. Adil bir karşılaştırma değil. Insignia çok yakar doğru ama başka seçeneklere de yönelebilirsiniz. İki arabayla kisitlamayin kendinizi.

Temiz de olsa 9 yaşında bir araç almak saçma bence. 2.elde en yeni ve en temiz aracı almaya çalışmalı.

Ayrıca gün olacak aracı satmak isterseniz, 2000 motor araçları satmak zordur. Sürekli uzun yol yapmıyorsanız 2000 motorun keyfi de yoktur. Şehiriçinde 4000cc olsa bile farketmez.

Ben olsam geçmişini bildiğim bmw'yi seçerdim. Artık 10-15 yaşında arabaları eski saymak yanlış diye düşünüyorum, tabii ki bakımları düzenli yapıldıysa. Diğer türlü bakımsız bir 5 yaşındaki araba, bakımlı 15 yaşındaki araçtan çok daha fazla sorun çıkartacaktır.

Bu arada Insignia 2.0 dizel manuel kullandım, uzun yolda çok yakmıyor. Ortalama 110km/h hızla 4-4.5 litre civarında tüketimi. Şehir içi pek kullanmadım, o kısmı bilmiyorum.

BMW 320d hem motor gücü ve torku hem de arkadan itişli olması sebebiyle çok daha keyifli bir otomobil. BMWde premium hissi Insignia dan çok daha fazladır. Ben Insignia koltuğuna oturduğumda hayal kırıklığına uğramıştım, sıradan bir C segment araçtan farksız bir hissiyat verdi bana.

Bana sorarsanız, her iki aracı da en az birer gün kullanın mutlaka. Çünkü herkesin otomobilden beklentisi farklıdır. Insignia kiralık çok rahat bulunabiliyor, 1 gün kiralayın ve en az 150-200 km kullanın. BMW için de arkadaşınızdan uzun bir test sürüşü rica edin. Sonra karar vermek çok daha kolay olacaktır.

3.20d gecmisini biliyorsun, temiz diyorsun. 20 yilda 140bin yol yapmis. yilda ortalama 10bin bile yapmamis gayet temiz. yakit ve performans olarak insignia'dan daha iyi sonuc verir. donanimliysa rahat bi 5-10 yil daha gideri var.

Ikinci elde hertürlü benim tercihim yeni olan olur. Ancak denildiği gibi kendinizi neden kısıtladınız ki. Başka modeller bakın.

Ben bmw’yi alırdım ama bence de kısıtlama kendini

e 90 kasayı ben beğeniyorum. bmw duruş motor gücü performans anlamında bence önde tek dezavantajı yıl farkı. ben insigniaları beğenmiyorum çok yakıyor ve kronik elektronik arızaları mevcut. bmw de keza arızayı seven bir araçtır.

ikinci elde geçmişini bildiğin araba en güveniliri. bmw.

Yeni 2011 model Insignia aldım. Çok yakıyor kısmı yalan.

Adam gibi kullanınca 7.7 yakıyor.

patronda daha yeni model 3.20d var, çok keyifli bir araba. Yakıt tüketimi şehirlerarası yolda 6lt/100km gibi komik bir rakama kadar düşüyor sakin kullanırsan (100-120km/s civarı gidersen). antalya-kayseri, antalya-istanbul gibi uzun yolda kullandım.

Gazlayınca köpek gibi de gidiyor, ibreyi 230'a dayıyor hemen. Yol tutuşu da gayet başarılı, virajda ani gazlayınca arkayı bırakacak olduğunda esp devreye girdiği gibi "gel buraya kardeş nereye gidiyosun" diyor resmen.

aha yine devremi buldum.

Ben gitmedim de bir arkadaşımın önerilerini yazayım

Tuvalet kağıdı, peçete, ıslak mendil gibi şeyleri 10 gün yetecek kadar yanına al en azından.
Haziran ayı için bebek pudrası ve pişik kremi kesin al yanına.
Küçük boy valiz iş görür.

Devrem + 1.
@kablel'e ek güneş kremi. Bunun dışında ekşide, feyzbukta, youtube'da gidenlerin fikirleri var, orada listeler var.

Konu ile alakasız ama yine de yazayım.

Yanınızda ilaç var mı diye soracaklar. Tedbir amacıyla götürdüğünüz pudrayı, pişik kremini söylemeyin. Alıp vermiyorlar çünkü. Mecburi olarak kullandığınız ilaçları kesinlikle söyleyin.

(bkz: bedelli askerlik ihtiyaç listesi)

1-Tuvalet kağıdı, selpak, ıslak mendil
2-Güneş kremi
3-Radyolu tuşlu telefon+kitap
4-Tabanlık
5-Bot kilidi
6-Kendi çamaşırını götürebilirsin renk zorunluluğu yok ama her gün duş şansı olmayacağı için 5er tane don atlet yeter sanırım. Ben günlük çorap değiştirdim.
7-Mıntıka vb için plastik eldiven. 5 tane falan yeter. Yıkayıp 3 gün kullanıyordum ben. Bu önemli.
8-Bot boyası
9-Tıraş çantası,kirli ve temiz çamaşır torbası.(bunlar zorunluydu bizde)
10-Askı(veriliyor ama bazen kalmıyor)
11-Kredi kartı veya banka kartı

askerliğinizi eylül'de yapacağınıza dair resmi belgeyi sunarsanız bir şansınız olabilir diye düşünüyorum. yök'ü arayıp bunu sorun.

Bence kayıt yaparlar. Mesela bedelli çıktığından beri çoğu okul yüksek lisans için askerlik durum belgesi sormamaya başladı. Garantici davranmak istiyorsan ek kontenjanı bekleyebilirsin. Onun kayıt dönemi eylülde falan sanırım araştırmak lazım. Ben olsam tercih döneminde girme ihtimalim yüksek olan bir iki yerin öğrenci işleriyle konuşurdum. Kazanılmış bir hak var sonuçta. En kötü dilekçe verirsin. Askerlik sürem öğrenim hayatımı etkilememektedir, bu sebeple kaydımın yapılmasını... şeklinde.

Yoklama veya asker kaçağı olmaman yeterli. Okula kayıt olmaya gittiğinde askerlik celbin varsa kayıt olursun. Çalışmaya devam :)

Hatay-Antakya olayı biraz siyasi sanırım. Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşmuş olsa gerek. Belki de vatana katılma sürecinde bölgeyi ifade etmek için koyulmuş bir isim olabilir. Aslında roma döneminde antioch denilen bir şehirdir.

Ilin adi ile il merkezinin bulundugu ilce farkli adlardaysa bu oluyor. En meshur ornek: kocaeli - izmit

@mistikla, hic dusunmuyorum dostum. Hatırlattığın icin cok tesekkur ederim. Benim bir borcum vardi. Hemen odemeliyim.

Borcu olan insani buradan ya da günlük hayatta aldigi ya da yaptığı seylerle ilgili neden sorguluyorsunuz. Sizce borclu olmasina ragmen harcadigi su kadar parayı borcuna verse diye dusundugunuzde onun bunu dusunemedigini mi saniyorsuniz? Eger karaktersiz degilse, o para borcuna yetmesine rağmen borclu kalmaktan mutlu mu olacağını saniyorsunuz?

*A arkadaşına borç verdim. Adam Akademisye oldu. 6 ay geri ödemedi maaş almasına rağmen. Sonra hatırlatınca tamam dedi. 200TL borcunu EFT ile yollayıp 10tl masrafı da borçtan kesti.

*B şahsına bir başka borç verdim. 350tl. Adam Ankaradan sevgilisini görmeye istanbula geliyordu sürekli. Otobüsle. İki defa eksik gelse borcumu kapatacak. Hatırlattım abi param yok dedi erteledi. 1 yıl oldu hala para yok.

*C şahsına çok daha evvelden 50tl vermiştim. sonra bir 50 tl daha istedi verdim. Tekrar sorunca ölüye yattı. Unuttu sonra. 7-8 yıl geçti üstünden.

*D şahsına araç motorum bozuldu dedi. 3k verdim. daha da beter battı borç içeride kaldı. Akrabamdır severim. para pek umurumda değil o yüzden.

Borçlu kalmaktan mutlu kaldığını düşünmüyorum, önemsemediğini, ertelediğini unuttuğunu ve sallamadığını düşünüyorum. Gelip dese şu zamanda kesin ödeyeceğim, durumlar böyle böyle, Önemli değil, 2 ay daha ekstra zaman al öyle öde derim.




Oyle olmayan insanlari tenzih ederim ama devamlı maddi olarak iyi hamleler yaptigini, cok akilli olduğunu, baska insanların onun gibi para yonetemedigini dusunen, kendini sadece maddi hamlelerde ifade eden kisilerin cok ciddi ozguven sorunu olduğunu, dis görüntüleriyle ilgili ciddi problemleri oldugunu, arkadassiz ve guvenilir yakınlarının olmadigini düşünüyorum ben de. Siz ne dusunuyorsunuz?


O dediğin benim. Çok arkadaşım var, güvendiğim insan da oldukça fazla. Özgüven olarakta oldukça yüksek bir insanım. Çok akıllı olduğumu düşünmekten ziyade maddi konularda dikkat ediyorum. Paradır yatırımdır araştırıyorum. Her şeye atlamayıp hesap yapıyorum. Şu kadar param var diye övünmedim, ama bir fırsat gördüğüm zaman bunu etrafımla paylaşıyorum. Amacım para ile övünmekten ziyade siz de yatırım yapın, siz de kazanın diye. Çok insan gördüm öğrencilikte, 50-60tl'lik 2-3 günlük üniversite gezilerine gelmeyip pahalı diye ağlayan ama gidip taksimde 2 bira 1 patates bir sigarayla 3 saatte o parayı iç eden. O yüzden pek bir şey diyemiyorum




Herkesin kendi hatalarından kaynaklanmayacak dertlere muptela olabilecegini idrak edecek kadar bilincli olabilmeyi arzulardim.

Şuna ben de katılıyorum. O yüzden bir insana verdiğim borcu 1- tarihi geldiğinde, 2- tarihi geçtikten 6 ay sonra tekrar hatırlatırım. 2den sonra daha da sormam etmem borcun var diye. Ama büyük siyah bir çizik atarım karakterlerinin üzerine. Para konusunda güvenilemeyen adama başka konularda da güvenilmez zira. Bugün parana göz diken yarın yerine, namusuna göz diker. Ha adam gelir borcumu şu sebepten ödeyemiyorum der, mühlet belirliyemiyorum der o ayrı.

filan falan

için rahat edecekse yazayım, beş parasızım ben de. kendim kalantor olduğum için demedim onları. bu kadar alınacağını bilsem yazmazdım da amacım seni üzmek değildi. sen de iyi yerde en ufak dövmenin 400lerden başladığını bilmiyormuşsun sanırım. hayat.

@karasakall, tenzih ettigim insanlardan biri sizsiniz. Bir yemek yemese odeyebilecegi kadsr borcu olan insanlari sorgulayanlar degil benim kastettigim zaten. Bunun cok otesinde ciddi dertlere kendibden kaynaklanmayan nedenlerle gark olmus ve bunu dert edinen insanlarin bu kadar dert arasinda kendini mutlu edebileceği ufak tefek seyleri dert edinen insanlar. Ve alacskli olanlari da kastetmiyorum.

@windows95, sizle ilgili degil meselen hocam. Ustunuze alinmayin. Sadece cikis noktasi oldu yazdiklariniz ama ben sizden dolayı yazmadim aslinda.

Borcu var diye adam takılmasın mı? Zamanı gelince öder borcunu, zaten borcunun olduğu kişiler o işin peşini bırakmaz. Müsait bir zamanda uğrarlar ama adam almak istediğini, yapmak istediğini neden yapmasın.

Para harcamak içindir abi.net Dövme olsun, kıyafet olsun ne olursa olsun parayı harcayacaksın. Borç elbet ödenir sıkıntı yapma.

Seni tanimiyorum, borcu nasil yaptigini da bilmiyorum(belki saglik sorunun oldu terslik oldu bilemem.

Ama borclu insanlarin %90i parayi nasil harcayacaklarini bilmedigi icin borclu oluyor. Yoksa herkesin kazanci az cok ayni.
Mesela benim bi arkadasimin ev borcu var gitti 50bin kredi cekip araba aldi, yari fiyatina benim arabayi satayim dedim yok ben onu begenmiyorum dedi.
O 50yi 70 olarak odedi en az. Sonra ben lpg sevmiyorum deyip 3 sene benzinde kullandi. Artik odeyemeyecek duruma gelince lpg taktirdi.
Bu herif sonsuza kadar boyle borclu gidecek.

Sen de borcum var deyip nickine asina edersen, masraf cikarttiginda millet laf sokar.

Bu arada adam ev araba yat yurt dışı turu satın almıyor, 300-400 liralık dövme yaptıracak la.

acemi +1
maddi zorluk yaşamak borç yapmak değil ki. ayağını yorganına göre uzatmak önemli. maddi zorluk yaşamayıp lüks içinde yaşarken borçlu olan bir yığın insan da var. benim borcum olsa yememden içmemden keser önce borcumu öderim. senin için yazmıyorum, seni ve borçlarını bilmiyorum ama insanlar borç takmayı başarı olarak görebiliyorlar. borçlarını ödemeyen ve unutup hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam eden de bence onursuz bir insandır.

yazdığın son paragrafla bence sen çok yargılıyorsun insanları. insanlar seni bir yargılıyorsa sen 10 yargılamışsın.

Duyuruda en ayar olduğum şey önceki duyurulara bakarak gerzek çıkarımlar yapılması. Borçlu da olsa insan bir yemeğe cikamaz mı,ufak bir dövme yaptıramaz mı?olur ya belki o gün adam tüm borçlarını sıfırladı, o günde öyle bir duyuru açtı.Ya da hala borcu var ama yine de kendisi için önemli bir şey için az da olsa bir harcama yapmak istiyor. Bir gün kadınım diye sorarsın ertesi gün erkeğim.diye soru sorarsın 'bu ne tutarsızlık' deriz ama 400 liralık bir sey için insanı derdinden vurmak bilemiyorum. Sadece borcta değil bir çok mevzuda dönüyor bu olay.Ayrıca denildiği gibi insan kendi elinde olmayan tonlarca sebepten(aile,sağlık) borç altına girmiş olabilir.

Karasakal'a katılıyorum, ben de benzer ortamlar ve olaylar gördüğüm için bu tarz konularda çekinmeden lafı yapıştırırım genelde. Ben borcum olunca rahat uyuyamıyorum, bir çok insan ise tam tersine borçlu olmayı ve mümkün olduğunca ödememeyi maharet sayıyor (sözüm meclisten dışarı) o yüzden böyle bir önyargı var.

Bence tamamen farklı iki konu var.
1- Başkalarını acımasızca eleştiren insanlar.
2- Borçlu insanlar.

1- Ülkemizde ve doğu kültüründe var olan bir düşünce şekli bu. Hırsızın hiç suçu yoktur. Başınıza gelen kötü herhangi bir şeyin sorumlusu sizsinizdir. Zor durumdaysanız küçümseyici bir tavırla akıl verirler ve aşağılarlar. Bazen de gavurun hindsight dediği olayı yaparlar. Şunu yapacaktın bunu yapacaktın şeklinde. Yani kamyon devrildikten sonra yol gösterirler. Bunun psikolojik çıkarımlarını yapmaya gerek yok. Bir çeşit üstünlük hazzı demek yeterli.

2- Bazı insanlarda borçluluk bir karakter özelliğine dönüşmüş. Benim çevremde gördüğüm borçlu olan birçok kişi, kişisel zevklerinden çok az feragat ediyor. Hatta kişisel zevkleri için borca giren de çok. Bir şekilde borçlarını kapatsalar bile sanki bağımlı olmuşlarcasına tekrar kredi çekiyorlar veya borca giriyorlar. Çok örneğini gördüğüm için artık çok kolay tanıyabiliyorum.

Uzaktan bakınca üzülüyor insan, ama yeterince bilgi edinince veya daha kötüsü, destek olmaya kalkınca zamanla üzüntü yok olup öfkeye dönüyor. Çünkü borcun kapatılması için verdiğiniz paranın sizin bile harcamadığınız lükslere harcandığını görünce içinizdeki empati, anlayış vb duygular yok oluyor. Müstehak diyorsunuz.

Elbette bu söylediklerim kendi eliyle keyfi borca giren insanlar için geçerli. Dünyanın binbir türlü hali var. Depremde evi yıkılan birine veya bir hastalıktan dolayı borca giren biri için bunlar geçerli değil. Zaten borçluların çoğu böyle insanlar değil.

Aslında eleştiren insanların beklentisi şu; içmeye ayranı olmayanın bir zahmet lükslerin peşinde olmaması.

Fakat bazı borçlu kişiler bunu yaşam tarzına çevirdikleri için, borçlu haldeyken lükslerden feragat etmek saçma gelir. Çünkü borç alışkanlık haline gelir. Orta gelir tuzağı da biraz budur aslında.

Kesinlikle siz böylesiniz demiyorum. Hiçbir bilgim yok. Sadece gördüklerim ve duyduklarımdan yaptığım çıkarımlar. Bunları söylerken kendimi farklı görmüyorum. Borç konusunda çıkardığım dersler bunlar.

Bahsettiginiz sey pozitif ayrimcilik, literaturde bu sekilde aratirsaniz epey kaynak bulursunuz. Burada bahsi gecen sey kadinin tercih edilmesi degil, is icin gerekli ozellikleri tasiyan kadin ve erkek aday varsa kadinin tercih edilmesidir. Yani ayni ozelliklere sahip kadin erkek aday icinden kadinin tercihidir ki belirttiginiz gibi aksine yaygin olan uygulama erkegin tercih edilmesidir. Pozitif ayrimciligin desteklenmesinin nedeni de halihazirda yaratilmis ciddi bir ucurum var, ayrimcilik nedeniyle, bu ucurumun kapatilmasi ve adil bir esitligin saglanmasi icin mudahale edilmesidir.

Ben gerekli buluyorum ve destekliyorum; hic etrafinizda bir erkege is gorusmesinde cocuk sahibi olmayi dusunuyor musunuz, iki cocugunuz varmis kendinizi ise tamamen verebilecek misiniz, nasil idare edeceksiniz tarzi sorular soruldugunu duydunuz mu? Ya da hic ayni isin yapan ve donanimlari ve performanslari arasinda belirgin bir fark olmayan erkegin kadindan %25 daha az ucret aldigini duydunuz mu? Ya da kadinlarin yonetici pozisyonlari icin degerlendirilirken o gune kadar yaptiklariyla erkekler ise potansiyelleri ile degerlendirildigini biliyor muydunuz? Gibi gibi gibi
Daha gidecek cook yolumuz var yani, tum dunya olarak

Pozitif ayrimcilik modern dunyanin kanseri. Boyle devam ettikleri icin ne akademi kaldi ne dogru duzgun uretim yapan sirketler. is gorusmesinde karsiniza cikan aptal ik'cilar bu sekilde sirf kadin diye torpille ise alinan bos insanlar. Bunlarin ise aldiklari da bos oldugu icin sirketler giderek daha da kalitesizlesti.


Eger esitsizlik varsa kotu mesleklerdeki esitsizligi de cozsunler.
Neden konforlu mesleklerde kadinlara pozitif ayrimcilik yapilirken zor alanlarda(maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yeraltında veya su altında) işlerde kadinlarin calismasi kanunla yasaklaniyor. Cunku feminazilerin islerine oyle geliyor.

ingiltere'de de mevcut bu olay ve tamamen sacma buluyorum. kotuye kullaniliyor suan, basarili iki adaydan kadin olanin ise alinma durumu yok. erkek adaylar cok daha iyi olsa dahi, kadin varsa onu ise aliyorlar. bizim arastirma grubunda, is bulanlarin cogu kadin. doktora seciminde de ayni sansla gelmislerdi. diger gruplari bilmiyorum, ama bizdekiler doktora derecesini hakettigini dusunmuyorum, cunku erkek doktora ogrencileri cok az yardimla doktorasini bitirirken, kadinlar surekli yardimla ittire ittire bu duruma geldiler. yazin erkek doktora ogrencileri, ofiste calisirken; kadin ogrenciler, 2ay 3ay avrupaya tatile gitmeler vs..tamamen sacmalik.

not: kafasini gercekten kullanan, calisan kadinlari bu bahsettiklerimin disinda tutuyorum.

normalde ozel sektorde ya da belirli is gruplarinda sirf kadin olduklari icin ise alinmama durumunun onume gecmek icin bir tur tesvik. fakat bu pozitif ayrimcilik, normalde var olan negatif ayrimciligin onune gecmis bir durum degil. belirli ulkelerde ya da akademide biraz daha taraftar bulmus bir durum. kesinlikle zannetmiyorum ki kalifiye ya da is icin yeterli olmayan bir kadini sirf cinsiyeti icin kalifiye baska bir erkek yerine ise alsinlar.

@acemi, bizim okulda lablarda deney makinelerinden sorumlularin hepsi erkek, kadinlarimiz prenses oldugu icin ne makineden anlar (ilgilenir) ne de temizligini yapar. lab makineleri tasinirken bir tane kadin yoktu mesela. proje icin onlar da kullaniyor..bir gunden bir gune baskasina bir yardimi dokundugunu gormedim hicbirini. calistigimda alanda calisan sirketlerde de durum farkli degil. kadinlar yaptiklari isle ilgilenmiyor, sadece suslenip prenses gibi geziyorlar. sinir bozucu, ama bilmiyorum..boku cikmis durumda bunun. kadinlarin cogunlukta oldugu sektorde boyle degildir heralde. belki de sadece avrupa'nin hastaligidir bu.

Yanlis. Pozitif ayrimcilik adi altinda haksizlik ve sacmalik.


Bazi meslekler insanlae bu meslek erkek meslegi dedigi icin degil, daha az kadin o meslegi tercig ettigi icin erkek agirlikli. Mühendislige ilgi duyan kadin sayisi erkek sayisindan az oldugu icin daha az kadin muhendis goruyorsun etrafta.

Kadinlara her yerde haksizlok yapiliyormus, her alanda haklari yeniyormus gibi bir algi yaratiliyor toplumda ve buna paralel politjlikalar izleniyor fiilen. Ve bu kaos getirir.
Su anlattigin sey gercek olduguna inanilamayacak kadar sacma ama gerçek ne yazik ki.

Kadına ayrımcılık yapılıyor haklari yeniyor ayagana hicbir sekilde ayrimcilik olmayan yerlerde ayrimcilik varmis gibi davraniliyor tum dunyada.
Ortada muthis bir iluzyon var vw millet zombi gibi peşinden gidiyor.

Isin komik tarafi kadinlar soyme magdur boyle magdur diye kampanyalae baalatilip pozitif ayrimcilik isini sacma sapan boyutlara taşıyan ulkeler dünyada kadinin en rahat oldugu ulkeler. Ortadoguda kadinin hakki yeniyor dersin anlarım.

Akademide kadinlara dogrudan oncelik tanimak korkunc bir saçmalık.
Bir yerde kadinin az olmasi kadinlarin içeri sokulmadigi anlamına gelmez.

Bu politikalarin zerre mantigi yok ve asiri derecede suistimale acik.
Amac kesinlikle esitlik falan değil. Calisma hayatinda genel olarak esitlik saglanmaya calisilsa zaten sonuc kadinlarin aleyhine olur.

Is hayatinda sadece isine gelen istatistikleri on plana cikaran feminist otoriteler manipulasyonla seni beni bu sacmaliklara inandiriyor iste.
Feminizmin boku cikmis durumda halihazirda.
Bu aptal politikalar ve bunlari destekleyen argumanlae celiski deryasinda yuzuyor zaten.
Kadin ile erkek arasindaki "dogal" farkliliklari yok saymaktan kaynaklaniyor hep.

saçmalık. bu işler liyakate bakmalı. iyi olan girecek. iyi olan travesti olsa da o girsin mantık bu

tam tersi olsa dünya ayağa kalkardı. erkekler önceliklidir, deseniz sıkıntı olurdu. kadınlar öncelikli dendiğinde de aynı sıkıntı var.
eşit durumdaki iki insandan biri sırf cinsiyeti yüzünden seçiliyorsa bu saçmalık.
bir kadın olarak söylüyorum, asansöre önce kadınlar binsin diye beklemeniz bile saçmalık. ilk kim beklediyse allahından bulsun.

eğer o ülkede yaşasaydım, seçildiğimde yerimi bir erkeğe bırakır, bunu da sosyal medyadan falan ilan ederdim. erkek haklarını savunurdum.
kadınlara acıyıp fazlasıyla hak vermek bence aşağılamak için yapılan bir davranış. kafada kadın ve erkek eşitliği hâlâ yok demek ki.

Eşitsizliğin, adaletsizliğin temel sebeplerini, sorunun kaynağını bulup bunları çözmek ve gerçeklerle yüzleşmek zor olduğu için işin kolayına kaçıyorlar.

Her türlü eşitsizliğin ve ayrıcalığın uzun vadede büyük zararlar verdiğini düşünüyorum. Bir çeşit nefret oluşturuyor ve sonrasında düşmanlık doğuruyor. Böyle böyle bir döngü oluşuyor.

Gelişmiş ülkelerde bile bir konudaki haksızlık bitirilmek istendiğinde, dengeyi tutturamıyorlar. Irk ayrımcılığında da, eşcinsellik konusunda da çok örneği var. Eşcinselliğin normal kabul edilmesini istiyorlar, ama bunu yapmak için eşcinselliği övüp, reklamını yapıp, teşvik ediyorlar.

Dediğiniz gibi bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çalışıyorlar. Aslında daha çok doğuya ait bir eylem tarzı bu. Plansız ve anlık hareket etmenin sonucu.

Kadınların birçok alanda dezavantajlı olduğu doğru. Çoğu sektörde kadın yüzdesi 5-10 arası. Aynı işi yapsalar bile daha düşük maaş alıyorlar. Ama bu sorunları kadınlar kendileri aşmalı. Şöyle bir örnek vereyim; bir sınavı kazanarak gelen mi daha başarılı olur, yoksa tanıdığı vasıtasıyla oraya yerleştirilen mi? Liyakata önem vermezseniz hazin bir sonuçla karşılaşırsınız.

Jordan Peterson'ın konuşmalarını takip ettiğim için batıda bu konularda çok fazla tartışma döndüğünü biliyorum. Size de izlemenizi öneririm.

1- Çok çalışkan
2- Arkasında güçlü bir sermaye gücü olan kişilerle ortaklık
3- Profesyonel bir şekilde yönetilen güçlü bir ekip

Çalışkanlık + Reklam

Bence gayret ve azminin yanına ek olarak, doğru zamanda doğru kişilerle kontak kurması. Tabii bunun içinde büyük bir şans/tesadüf gerekiyor.

para ve iyi bir pr şirketi

nusret'in tesadüfen mi meşhur olduğunu düşünüyorsunuz cidden?

ferit şahenkin manitası diye bir duyum aldım ama dedikodudan ibaret olabilir

Kenfisini zerre sevmem ama kendi yolunda başarılı olmuş birisi o yüzden saygı duyuyorum. Gerizekalı zengin kitleyi çok iyi yerden yakalamış vaziyette. İçinde yaşadığımız garabet çağın tüm gereklerini yerine getiriyor, iyi analiz etmiş bazı şeyleri. Hiç öyle elitizm kasmıyor diğer gastronomi ikonları gibi.

ferit şahenk etkisi

Mayeskuel+1 Bunu ben de duydum

Başarılı reklam ve finansal ortak

Çalıştığınız alanı seviyorsunuz ve çok daha iyi atılımlar yapmak istiyorsunuz. Ne yaparsınız? Nusret, bir müşterisinin de yardımıyla, üç aylığına bir ülkeye gidiyor. Dönünce farklı et sunumları yapıyor. "Gittim ve işe yaradı, şu yöntemleri öğrendim, daha da öğrenirim" diye çevresini ikna edip yine bir yolunu bulup bu sefer yanılmıyorsam Amerika'ya gidiyor.
İlk üç aylık yurtdışı eğitiminde son maaşını almış, o maaşla orada idare etmiş.
Abisinden öğrendiği kasap çıraklığını Günaydın gibi bir restoranda çalışacak kadar ilerletmesi müthiş bir şey. sonrası, para sahibi olan insanlarla muhabbet, kendini inandırma, yani iletişim gücü.
saltbeat akımı da kimin fikriyse tebrikler. adam o şekilde tuz atarken ilk başlarda nasıl acıyordum, yazık, nasıl göründüğünü bilmiyor diye. meğer üç yıl sonrasını görmüş adam. önce dalga geçer, sonra merak edersin. şeyma subası misal. kadın evli adamdan çocuk yaptı, eski eşinin paralarını yiyor, herkes önce kınadı, ama şimdi takip ediliyor.

Ferit Şahenk etkisi demek biraz yanlış olur. Doğuş grubu ortak olduğunda zaten Nusret'in etilerde her gün tıklım tıklım olan bir restoranı vardı. Etilerde restoran açmak zaten başlı başına bir seviyeyi geçmek demek. Şahenk'ten önce başka bir ortağı daha var. Mithat Erdem isimli bir tekstilci. Şahenk'ten önce ne kadar çalışkan ve azimli olduğunu bu adama ispatlamış olacak ki, o restoranı açmak için gereken sermayeyi alabilmiş. Şimdi çok acayip PR yapıyor (ki bazen de çok çirkin oluyor) o ayrı evet ama, daha kasapken bunu yapabileceğine insanları inandıracak kadar çok çalışıyormuş demekki.

Kısacası çok çalışkan ve azimli.

Nusret'i marka yapan sey koca holding. Potansiyeli gorup yatirim yaptılar ve boyle oldu.
Büyüleyici siradisi basari hikayesi falan yok ortada.

Calistigi restoranda isim yaomisti, o ismi kullanarak kendine yer acti ve iyi is yapmaya basladi. Potansiyeli gorup yatirim yaptılar ve dunyaya yayıldı.
Tesadufen populer falab olmadi +1

Ortada şaşıracak bir sey yok, olağanüstü bir sey yok. Para ve daha once denenmis verimli pazarlama stratejileri var.

Burada Nusret'in basarisindan soz edeceksek o da calistigi restoranda kendini musterilere sevdirebilmesidir. Daha otesi degil.

Bir süre arjantin'de sonra abd'de çalışmış diye biliyorum. Kendi işinin ehli olmuş. Herhangi bir işi iyi yaptığınız zaman ve biraz hırs ve vizyon sahibi iseniz başarı kaçınılmaz.

yaptığı işi çok seviyor. her saniye etleri düşünüyor. bi gün adamı ferrarisiyle kız arkadaşlarıyla veya nightclub da görmedik. tek yaptığı şey et ve onu da elinden geldiğince iyi yapmaya çalışıyor.

Adamin bisey oldugu yok, sahenk'in maasli elemani.

bu adam işi bilmiyor mu şimdi? kim ne derse desin işi bilmeyen adam patlar. belli ki bu kasaplık işini adam çok iyi biliyor bi kere. onun dışında da eski fotoğraflara bakarsak çalışmadan buralara gelmek işi bu kadar bilmek mümkün değil.

demek ki çalışıp işi iyi öğrenmiş. demek ki kafası da çalışıyor karşısına çıkan fırsatları değerlendirmiş.

şahsen ben gidip yemeğe o kadar para vermem. bana saçma geliyor. ama adam yapmış yani helal olsun bu işten para kazanıyor sonuçta.

Doğru çevre doğru insanlar doğru reklam
Tadı öyle müthiş de değil

Ferriye kizlari atip gece kluplerinde takilmak marka olup zengin olmaya engel degil. Eti tokatlayip instagrama atmak icin de eti sevmen gerekmiyor. Planlanmis pazarlama politikasina uygun bir imaj yaratildi iste, olay o.

Çok çalışkan bir adam, şans da peşinden gelmiş belli ki. Türkiye'de binlerce kasap var, hiç biri Ferit şahenk'e denk gelmedi sonuçta. Olması gerektiği gibi bir çevre edinmiş, insanları ikna edebilmiş, sonrasında da profesyonel PR çalışmalarıyla kendini parlatmış. Her yönüyle bir başarı hikayesi bence.

boyle bi baslik varmis.

eksisozluk.com

internet mahir gibi ilginç olması ve şansın yardımıyla ünlendi, biraz destek ve kendisinin de alanında boş olmaması nedeniyle tutuldu. insanlar meraktan veya şamatasına gidiyorlar, yemeklerden memnun kalınca gitmeye devam ediyorlar ve sistem işliyor.

16-17 sene evvel ben Bostancı Günaydın'ın kasap kısmında bu adamı net hatırlıyorum. İki çocuk vardı benim siparişlerime bakan. Bu pire gibi seri iş yapan cevval biriydi. Sonra kasaptan lokanta tarafına geçmiş diye duydum.
Demek ki çalışkanlığın yanında insan ilişkilerinin de iyi olması gerekiyor. Ama bu derece atılım, biraz şans biraz da sağlam bir destekle mümkün.

4 ve 5 izlenir, son sezon ciddi problemli, imdb puanı da bu yönde zaten.

eksisozluk.com

alayını izle işte nolcak.

1.2.3 hizli bir sekilde izledim ama 4. Sezonda akis daha yavas gibime geldi benim

bir tek ilk sezon fena değil bence. gerisi gereksiz.

Son sezonun son bölümündeyim. Boka sardı iyice. Zorla izliyorum.5 dahil izlenebilir ama. Kevin Spacey olmadan olmuyor orası kesin.

Bence 3'te başlıyor bozmaya. Bir süre sonra çok tekrara düşüyor. İlk 2 sezon yeter.

Sürat dünyanın en gereksiz kargo firması. yani olmasa karbon izinde büyük bir dusus yasanacak.

Yakın zamanda biz de bir kargo sorunu yaşadık. Kargo son aktarmada araca yüklenmiş gözüküyordu ama kargo şirketindekiler araçtan inmediğini söylüyorlardı. Kayıp mı diye sorduğumuzda 'bekleyin çıkabilir' dediler. Önemli bir belge olduğu için panikledik ama 2 gün sonra buldular. Siz siteye haber verin. Ürün elime geçmedi kargo sorunu var diye. Ödemeyi yapmazlar. Bence paniklemeyin ya ürün elinize ulaşır ya da paranız iade edilir.

@the coon teşekkür ederim cevap için. İki barkod sorunu üst üste gelince panikten çok sinir hissediyorum aslında. Ödemeyi bekletmek mantıklı.

hali hazırda götte don yoksa bundan sonra asla olmayacak, hali hazırda var ise onu da alacaklar anlamına gelir

Birkac ay icinde her seyin fiyati iki katina cikar. Ki zamaninda oyle oldu.

2016 yaz ABD'ye gittim ve 2017 yazin dondum. Dolar 2.5'tan 4'e cikiyordu. 1 liraya bir paket cikolata, bir paket biskuvi alabiliyordum. 1 lira cok da onemsiz bir para degildi.

Asil soku 2010 yilini dusununce yasiyorum.

Sozluk kitlesi ortalama 17 yas oldudundan anlamaz. O yil 22 yasinda ise basladigimda baslangic maasim 1250 liraydi. Dolar da 1.25 idi. Yani 1000 dolar maasim vardi. 750 liraya Etiler'de evde kaliyorduk. Simdi 750 dolara yani ayda 4150 liraya Etiler'de ev bulunabilir. Yasim genc oldugundan bir kez maasimin yarisini tek gunde giysiye harcamistim. 600 liraya yani 500 dolardan biraz fazlasina Istinye Park'ta SPX'te on parca alisveris yapmistim. Ceket, ayakkabi, spor cantasi, pantolon vb almistim. Simdiki 2750 lira kadar bir fiyata.

Ancak bir sorun var. Maasim yine dolar uzerinden olsa ayni seyleri yine alabilirim. Ancak su anda maasim 700 dolar kadar. Yani aradan 9 yil gecti. Deneyimim ve maasim artti ama fakirlestim. Keske deneyimsiz olsam da 2010'daki gibi zengin olsam.

Türkiye ekonomisi üretimin her alanında(tarım da dahil) dışa bağımlı yani ithal girdi kullanıyor. Dolar artınca üretim maliyetleri de artıyor. Maliyet artınca nihai malların fiyatları da artıyor. Dolar kullanılmayan sektör yok.

Bir başka olumsuz etkisi bankalar üzerinde. Bankalar yurtdışından dolar borçlanıp tl’ye çevirip kredi verir. Dolar 2 lira iken 1 milyon dolar alıp kredi verdi diyelim. 2 milyon tl’yi faiz getirisi ile birlikte 5 milyon yaptı ve kar etti. Dolar 10 lira oldu borcun vadesi geldi ama elinden 5 milyon var bırak karı borcunun yarısını ödemeye anca yetiyor. Olay bundan ibaret,basit bir durum değil.

Aslında akıllı bir yönetim uygulansa kur farkını lehe kullanıp avrupanın çin'i olunabilir. İhracata ve ucuz işçilik sayesinde üretime odaklanılır. Elbette hayal bunlar.

Biraz komplo teorisi gibi olacak ama avrupa devletleri(özellikle almanya) böyle bir kur farkı olsun istemez. Çünkü inanılmaz bir göç dalgası olur. Eğitimli ve dil bilen insanların önemli bir kısmı kaçar ülkeden. Şuanki kaçan kitlenin 5-10 katını düşünün.

Bir noktada müstehak olduğunu düşünüyorum. Bu politikaların sonunda cereme çekilmezse herhangi bir değişim olmaz.

Günlük hayatta ise çok marjinal değişimler yaşamayız. Elektronik, otomobil biraz daha zamlanır. Ama insanlar alımı kısınca fiyatlar düşer. Çünkü şuanki fiyatlar 7lik kura göre yapıldı. Ev fiyatları düşer biraz daha.

Kimse aç kalmaz. Sonuçta karnımızı doyuran şeyler bu topraklarda yetişiyor. Aynı tas aynı hamam devam ederiz işte.

Dün 1 kg et yiyordun bugün yarım kilo yersin yarın 250 gram
Ha diyeceksin et ot bizde de yetişiyor da onla ilgisi yok be gülüm ülke olarak komple ekonomin batarsa kapına ektiğin domatese de zam gelir

Sağ el dirsekten kırılarak 90 derece havaya kalkmış halde başın etrafında 360 çizerek alın hizasına hafif bir dokunuş çok şık duruyor, beni benden alıyor.

28K.

Avuç içi yukarı bakarak yapılan buyrun hareketi en kibarı, yayalar bayılır buna. Ama yelleme yapar gibi geç geç yapıyorum artık daha hızlı geçiyorlar. Bazen 2 elim de direksiyondaysa kafamı sallıyorum geç geç diyorum ağzımla.

Aslında aracın önünde yeşil bir lamba olmalı. Yol verme lambası. Ve elle basılıyken yanmalı ki insanlar açık unutmasın.

Tepsi tutar gibi. Avuc ici yukarida.

tepsi tutar gibi kibar evet.
iki defa sadece eli yana dogru, yani popoya saplak atar gibi yapilani ise biraz ustten bakmali, kil bir hareket sanki.

tek elle kung fu ya davet edecek gibi

Pazartesi sabah erkenden teslim olacağın yere en yakın şubeden al işte. Öğleye doğru teslim olursun. Şu yaşa gelip bu kadar önemli işleri nasıl son güne bırakabiliyor insanlar.

E devletten belgeye ulaştım zaten. Tekrar girince ulaşacağımı sandım. Problem benim değil e devlettin bence

ilk kez mi motor kullanacaksın yoksa öncesinde deneyimin var mı?
ne tip bir motor düşünüyorsun?
20 bin içinde ekipman var mı yoksa ekipman bütçen ayrı mı?
şehir içi mi şehir dışı mı kullanacaksın?
istanbul'da yaşıyorsan otobana köprüye çıkacak mısın?
motorsiklet çok ama sana uygun olanını bulman gerekiyor.

benim şu an motorum yok ama yaza doğru (git: www.harley-davidson.com) bunu almayı düşünüyorum. henüz karar vermedim.

ilk kez kullanicam. cok az deneyimim var. ekipman dahil degil. ankara'da yasiyorum.

Kesinlikle Scooter ile başla. Honda PCX-125 sana fazlasıyla yeter, hem de ekipman için bütçen yetmiş olur. Ayrıca PCX piyasası olan bi motor, 1 yıl bindikten sonra emin ol daha yüksek bi fiyata satarsın.

Scooter ile önce trafikte refleksleri edin, yolda karşına ne çıkar, fren nedir, counter steering nedir vs. sonra zaten bu konudaki tecrüben biraz daha geliştiğinde nasıl bir motosiklet seçeceğine karar verirsin, bu aşamada vites değiştirmek için gerekli refleksleri edinirsin.

Ama "yek yea, scooter ne anasını satim, ben böyle vın vınnnn istiyorum" diyeceksin, en kötü ihtimalle omzun çıkacak, her şeyini satıp. "Yok abi, motor çok tehlikeli" diyeceksin. yapma.

Sevgiler.

motosiklet araba gibi hadi aldım biniyorum bir araç değil. adım adım ufaktan başlamak ve ciddi bir eğitim-beceri istiyor. aksi halde sonuçları oldukça ağır oluyor.

öncelikle iyi bir eğitim tavsiye ederim bunun üzerine pcx veya benzeri ufak bir scooter ile 10bin devirdikten sonra devamında ne alacağına sen kendin çok daha iyi karar verirsin.

Bence de scooterla hatta devamında da büyük scooterlara geçilebilir. 15 yıllık honda scooter ilk 10 yılında hiç arıza vermedi. Aküsü bitiyordu 3-4 yılda bir. 12. Senede anahtar girişlerinde sorun yaşadık. Pas giderici falan sürdük ama kontak değişmek zorunda kaldı. Sıfır alınan hero marka motorda ilk gününde aynı kontak sorununu yaşadım. Pcx gereksiz pahalı bence. Daha uygun bir honda alın. İlerde NC 750 falan alırsınız. Ekipmana önem verin lütfen. Sadece kask değil eldiven de çok önemli. Çünkü düşerken yere elinizi koyuyorsunuz. Çok düşük(20-30) süratlerde bile elde kötü yaralanma oluyor. Kask+eldiven+ceket iyisinden alın bi 4 bin ayırın.

Dizliksiz eldivensiz sakın binme motora.

Ankara'nın neresindesin, elim erdiğince yardımcı olayım.

cevaplariniz icin cok tesekkur ederim. yamaha dragstar 250 almaya karar verdim. scooter'a binmek istemiyorum. bi sekilde ogrenirim bence? yeterince tecrubeyi pratikle yapamam mi?